
Yaşar Kurt’un ruhuyla kuliste!
“seni öldü sandım ruhum
biliyor musun?
sensiz yaşamaya alıştırdılar galiba…
Özledim.”
Bu dizeler Yaşar Kurt’un kült şarkısı Fırt Emin’den. Yalın, kısa ve çarpıcı dizelere can veren ezgi o kadar güzel ki ilk dinlediğimde hissettiğim o tuhaf, incinmiş ama gülmeye hevesli ruh hâlini yıllar sonra kendi sesinden sahnede dinlerken de yaşayabiliyorum. Yaşar Kurt bir garip ozan. Amacı bir rock yıldızı olmak değil. Sadece çağdaş bir ozan olayım yeter bana diyor. Kendisiyle tanışıklığımız çok yeni. Çocukluğumun Kasımpaşalı yıllarından arkadaşım Attila’nın çöpçatanlığı vesile oldu tanışmamıza. Tesadüf aynı günlerde, Arto Tunç Boyacıyan ve Bajar Grubu’yla çıktıkları turnede, yolları İzmir’e düşünce, yüz yüze görüşme fırsatı yakaladık. Telefonda “Standart röportajlardan sıkıldım, hep aynı sorular keyif vermiyor,” deyince, bu kez ben şansımı deneyim dedim ve ortaya bu yazı çıktı. Kızım Ala ile birlikte konser öncesi kulis’te buluşup sohbete başlıyoruz Yaşar’la.
Aslında Yaşar’ı ilk on sekiz yıl önce Ankara’da tanımıştım. Haydi Erkekler Savaşa adlı şarkısını duyar duymaz vurulmuş ve hemen o gün gidip albümü almıştım. Bu albümde yer alan bestelerinin tamamı daha önce hit olmuştu. Üstelik ekranda video klipleri bir kez olsun dönmeden. Bu sahiden talihsizlikti. Levent Yüksel’in o muhteşem Tuana albümünün talihsizliği. Çıkış noktası o kadar yüksekti ki artık dinleyiciyi daha aza razı etmek imkânsız olacaktı. Yaşar’a bunu soruyorum. “Doksanlı yılların başında o ilk gençlik yıllarında bestelediğin şarkılar hâlâ dillerde. Sonraki şarkıların da güzeldi ama ilkler muhteşemdi. Ne diyorsun?” “Şarkı yazarken,” diyor Yaşar, “Amacım hit yapmak değil. Kendimi anlatıyorum şarkılarımda. İyi şarkılar olsun istiyorum ama liste başı olsun diye bir kaygım yok. Zaten insan böyle üretemez ki? Piyasa işi şarkılar yapmıyorum. Yapmak istemiyorum. Piyasa ilişkilerine girmiyorum. Hem her zaman ‘Imagine’ yazamazsın ki. İnsanın pik yaptığı anlar vardır. O anda yazdıklarınla iz bırakırsın. Ama yaratıcı enerji hep böyle tavan yapmaz ki? Bu mantıklı değil?” “Eyvallah,” diyor ve ısrar ediyorum. “Peki, yaklaşık yirmi beş yıllık rock geçmişine baktığında kendini tutunamayan olarak görüyor musun? Parlak bir giriş yaptın bu dünyaya ve Almanya’dan döndüğün yıl ülkede meşhur olduğundan haberin bile yoktu. Bugüne baktığında bir başarı hikâyesi var mı geride?” “Hayır,” diyor. “Kendimi tutunamayan olarak hiç görmedim. Şarkılarım için bedel ödedim. Yıllarca yargılandım halkı askerlikten soğutmak iddiasıyla. Barlarda bile şarkılarımı çaldırmadılar. ‘Korkuyorum anne’ şarkısını söyleyen bir şarkıcıya bayrak gösterip sahneden indirdiklerini anlatmışlardı. Doksanlı yıllarda o şarkıları söylemenin bir bedeli vardı ve bana ödettiler. Üstelik piyasada tutunmanın da hamallığı var. Sürekli şarkı yazmak zorundasın. İstedikleri gibi yazmak ve istedikleri gibi söylemek! Ben piyasa sanatçısı olmayı reddettim. Bak, sahne almak için üste para verenler var piyasada! Yani popüler olmanın bir bedeli var. Ben bu bedeli de ödemeyi reddettim.” “Peki,” diyorum “Ünlü olmak! Ünlü olmayı sevmiyor musun?” “Hayır,” diyor. “Ben ünlü olmayı hiç sevmedim.” “Okur bu cevabı küstahça bulacak!” diyorum. Gülüyoruz. “Ama ben her zaman mahcup bir insandım. Hatta asosyalim. Birileri beni eliyle gösterdiğinde sokakta utanıyorum. O yüzden barlara bile gitmek istemiyorum.” Kızım Ala bu kez söz alıyor ve Yaşar’a “Ünlü olmak istemiyorum diyorsunuz o hâlde neden müzik yapıyorsunuz” diye soruyor. Yaşar mütebessim “Güzel soru!” diyor. “İşte, ben sadece müzik yapmak istiyorum. Tamam, beğenilmek dinlenilmek güzel. Bunu isterim tabii. Fakat müziğim öne çıksın istiyorum, hepsi bu. Türkiye’de rock dünyası snob. Yıldız olmak gibi hedefi var herkesin. Ben rock yıldızı olmak istemiyorum ve öyle yaşamak da. Amacım sadece rock yapmak! Hattâ çağdaş bir ozan olmak istiyorum. Bu toprakların müziğini yapmak. İlk albüme fotoğraf koymadım biliyor musun? Yüzümü göstermek istemedim. Model olmak gibi derdim olmadı. Tuhaf gelecek ama kendimi anti-kahraman gibi hissediyorum.” Kavram ilgimi çekiyor. Yaşar burada, toplumun dışında kalıp onu aşağılayarak yine de kahraman olmayı anlatmıyor. Sadece örnek insan olmak istemiyor. Mesajını ozan kimliğiyle önce kendine sonra artık o her kimden oluşuyorsa topluma vermek gibi kaygısı var. Belki bu da değil. Sadece müziğini yapıyor. Yaparken içinde ne varsa onu döküyor.
“Ruhun,” diyorum Yaşar’a Fırt Emin şarkısına atfen… “Ruhun ne âlemde? Halâ yerinde duruyor mu?” “Hâla,” diyor “Arada kaybedip bulmaya devam ediyorum. Değişik zamanlarda değişik yerlerde karşıma çıkıyor, beni tazeliyor, kendime getiriyor beni. Aslında kendi ruhum.” “Nasıl oluyor bu?” Mesela yıllar önce yaptığım bir gezinin o anda geri dönüşü, benim o anla tekrar yüzleşmem tekrar karşılaşmam gibi. Beden ölümlü. Biz ruhu mistik anlamda kullanmıyoruz ama bir yaratıcı enerji anlamında düşünüyorum. Şarkının bir ruhu var dediğimiz zaman onun bir enerjisi var bir dünyası var.” Araya girip “Umut gibi mi?” diyorum. “Evet,” diyor “Bir umudu var, tabii beklentisi amacı ve hedefi var. Bunu kastediyorum ve zaman zaman bunu kaybediyorum. Hayat böyle bir şey. Çalkantılı. İnişli çıkışlı.” “Peki, mutlu musun?” diyorum. Duraksıyor. “Mutsuz olmadığımı söyleyebilirim!”
BİRAZ DA SİYASET KONUŞALIM
Zaman’da 2011 yılında yayımlanan röportajı hatırlatıyorum. Ve soruyorum. “Neden Hocaefendi dedin? Röportajda Kürt Meselesi’nde Cemaat’in olumlu rolüne değinmiştin. Bu çok tepki çekti. Özellikle Hocaefendi diye hitap etmen Gülen’e. Sonrasını biliyorsun KCK operasyonlarında Cemaat’in rolü filan. Ne düşünüyorsun bugünden baktığında?” “Çok ağır ifadeler kullanıldı hakkımda” diyor. “Yazılanlara inanamadım. Hâlbuki eleştirilmek isterim. Yanlış bir şeyler yaptımsa düzeltmek de. Ama orada sadece Gülen’in bir sözüne atfen olumlu bir tespitte bulundum. Daha fazlası değil. Hocaefendi diye hitap ettim. Çünkü bir Papaz’a da Papaz Efendi derim. Kendisine hitap şekli bu. Sadece saygı gösterdim. Yoksa desteklemek manasında değil!” Madem konuya girdik Kürt Meselesinden devam edelim diyorum. “Manzara’yı nasıl görüyorsun?” “Başından beri barış sürecini destekliyorum. Devletin hâlâ bu süreci sindirebildiğini düşünmüyorum. Seçim barajı ve diğer yasaklara baktığında durum bu. Ama barış önemli.” “O hâlde,” diyorum “seçimlerde ne yapacaksın? HDP hakkında ne düşünüyorsun?” diyorum. “Biz Selocan’ı seviyoruz.” Gülüyor. “Ben de Selocan’ı sempatik buluyorum” diyor. “HDP Kürtlerin Türk açılımdır. Nasıl ki devletin bir Kürt açılımı varsa HDP de böyle. Diyor ki demokratik bir Türkiye yaratalım herkes orada kendi uygun gördüğü şekilde varolabilsin. Bunun hukuki projesini yaratalım.” “Bu aynı zamanda Türkleri de Kürtlere katma projesi,” diyorum. “Evet,” diyor ve ekliyor. “Bağımsızlıktan vazgeçtiler birlikte yaşamak istiyorlar. Talepleri var, bunların gerçekleşmesini istiyorlar. Kürtler masaya güzel bir kart koydular barış adına. Seçime gelince, ben aslında sadece parti olarak hiçbir siyasi yapıyı desteklemedim. Bunu da duruş olarak benimsedim. Bu sefer de partiye değil ama politikalarını desteklediğim için eğer oy verirsem HDP’yi tercih edeceğim,” diyor ve ekliyor. “Ama bu başka bir seçimde değişebilir!”
AKP’nin Sünnileştirme projesinden bahsediyorum. “Yaşar Kurt nasıl görüyor gelişmeleri?” “Bir inancın başka dinlere ve inançsızlara baskı uygulaması, inanmayanları inananların arasına katmak ve buna zorlamak insanlık suçudur,” diyor ve Diyanet’in kurulduğu günden bu yana insanlık suçu işlediğini söylüyor. “Bu baskı asimilasyon soykırım gibi bir suçtur ve devlet Diyanet gibi bir kurumu Alevilere inançsızlara ve diğer inançlara dayatmakla bu suçu işlemeye devam ediyor. Bu kurum kapatılmalıdır.”
“Özel hayatın için bir tehlike seziyor musun” diyorum. “Ben bir ateist olarak geleceğimden endişe ediyorum.” “Peki, sen mesela müziğin için böyle bir tehdit hissediyor musun?” “Eğer müziğimi yapamayacak hâle gelirsem, yani muhatap bir kitle bulamayacak olursam kendi kendime müzik yapmaya devam ederim. Ama yaparım.” Bunu direnmek müzik yapmaktır diye okuyorum.
Sohbeti bitirip konsere geçiyoruz. Coşkulu bir gece bizi bekliyor. Yaşar’ın bütün şarkıları ezbere söyleniyor. Bajar Grubu ve Arto ile Yaşar Kurt zenginlik katmışlar birbirlerine. Yaşar Kürtçe bir ezgi de söylüyor sahnede. Bir rock yıldızı ile geçirdiğimiz akşam böylece sona eriyor. Mütevazı, dingin ve şarkı sözlerine ihanet etmemiş bir yıldız o. Senin benim gibi Bizim yıldızımız.
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: