Pazartesi , 1 Haziran 2015
Anasayfa » Yazarlar » Vahşi grev
Vahşi grev

Vahşi grev

ESKİDEN Batı dillerinde “vahşi grev” diye bir deyim vardı.

Bununla kastedilen şey ücretlilerin sendika onayını almadan, hattâ çoğu defa hem patrona, hem de “sarı” diye nitelenen o sendikaya karşı işi durdurma eylemine gitmesiydi.

Yani “ehli” grevlerden farkı bu spontane ve kontrolsüz niteliğinden kaynaklanıyordu.

***

ESKİDEN” diye başladım çünkü ifadeyi artık hemen hiç işitmiyorum.

Zira sözkonusu Batı’da dev cüsseli ve tok sesli sendikalara pek rastlanmaz oldu.

Ellili, atmışlı ve yetmişli yıllardaki çok yoğun sendikalaşma oranıyla şu 21. Asır başındaki yüzdeleri bir karşılaştırın… Şimdikiler devede kulak kalıyorlar.

Bu oranın nispeten yüksek olduğu ülkelerde ise sendikalar zaten “inayetli devlet”in aparatı işlevini görüyor. Sigortalar onlar vasıtasıyla ödeniyor ki, zaruret devreye giriyor.

***

FAKAT “vahşi grev” teriminin unutulması esas itibariyle bizzat işçi sınıfının hem nicelik olarak azalmasından, hem de nitelik olarak kabuk değiştirmesinden kaynaklanıyor.

Devasa işgücü istihdam eden kömür madenleri kapandı. Yok bile denebilir…

Demir-çelik ve otomotiv sektörü ya azaldı, ya başka yere taşındı. Parmakla sayılıyor…

Her halükârda bir yandan otomasyona geçen, diğer yandan da mavi yakalıları beyaz yakalıya dönüştüren sanayi ötesi toplumlarda “klasik proletarya” marjinal duruma düştü.

Üstelik ekmek aslanın ağzında olduğu ve iş kaybetmek korkusu da Demokles kılıcı olarak asıldığı için, bırakın grevin “vahşi”sini, “ehli”si dahi artık çok seyrek gerçekleşiyor.

Kırk yılın birinde bıçak kemiğe dayanacak da o klasik proletarya üretimi durduracak…

***

OYSA Bursa’daki Renault işçilerinin başlattığı ve tedricen diğer fabrikalara da yayılan eylem, niteliği itibariyle yukarıdaki “vahşi grev” kategorisine giriyor.

Kimlik itibariyle de Batı’da çok azalmış olan o “klasik proletarya” imzasını taşıyor.

Doğaldır! Zira başta Belçika’daki fabrikasını kapatarak onu Türkiye’ye taşımış Fransız marka olmak üzere diğer işletmeler de üretimi mavi yakalı çalışanlar ekseninde sürdürüyor.

Yani Bursa’daki grev kırk- elli sene önceki sanayi toplumlarının aynasını yansıtıyor.

Ve, özünde sendikanın “sarı” uzlaşmacılığına karşı harekete geçen işçiler makulün bile ötesinde sonsuz haklı, sonsuz meşru ve sonsuz insani istekler sıralıyor.

Ortada öyle “vahşilik” (!) falan yok! Sirkte teşhir edilen timsahlar ise hiç yok!

Sadece ve sadece “ehli” ve ehil bir hayat hakkı talebi var!

Ancak bir şey daha var…

***

O da şu ki, Renault fahiş ücretleri işaretleyerek ve tüm üretimini Bursa’ya kaydırarak Brüksel banliyösündeki dev fabrikayı kapattığında Belçika’da da yer yerinden oynamıştı.

Vahşi” miydi, “ehli” miydi hatırlamıyorum ama ora işçileri de uzun greve gittiler.

Ben de olayın gerçekleştiği 1997 yılında bu duruma dikkat çeken bir yazı yazmıştım.

Vurguladığım nokta da küreselleşmenin kısa vadede Türkiye tipi ülkelere dev nimetler getireceği, ama orta vadede Batı’daki sorunların kaçınılmazlık arz edeceği yönünde olmuştu.

***

HENÜZ belki tam değil ama işte bugün yavaş yavaş oraya gelmekteyiz.

Hem sanayi ötesi topluma geçiş öncesi aynı Batı’nın başını ağrıtan “vahşi grevler” (!) aşamasındayız, hem de Fransız işletmenin “ücretler artarsa başka yere taşınmak zorunda kalırız” tehditkârlığıyla veya kendi açısından rasyonalite gerçekçiliğiyle karşı karşıyayız.

Çünkü bir yandan grevlerin değil sisteminin “vahşi” olduğu bir dünyada yaşıyoruz, diğer yandan da onu “ehli” kılmak iddiasındaki hazırlop reçetelerin iflas ettiğini biliyoruz.

[email protected]

Etiketler:

Hakkında Hadi Uluengin

Hadi Uluengin