Pazartesi , 1 Haziran 2015
Anasayfa » Yazarlar » Türklük ve cinayet ilişkisi!
Türklük ve cinayet ilişkisi!

Türklük ve cinayet ilişkisi!

Bugünkü konu Musul milletvekili Mehmet Emin Bey. Hem Türk olmaktan gurur duyan hem de Ermenilere yönelik cinayetleri kınayan birisi… Tarihle yüzleşme konusunda ilginç bir örnek!

 

Çünkü, tarihle yüzleşmenin zorluklarından birisi, “1915’te yaşanan bir soykırımdır”, dendiğinde insanların buna “atalarımıza nasıl katil dersiniz”, diye tepki göstermesidir. “Talat ve Enver başta olmak üzere, İttihatçılar cinayet işlediler”, cümlesi “Türklüğe hakaret” anlamında yorumlanıyor.

 

En azından bunlar propaganda amacıyla kullanılıyor.

 

Oysa hem Türk olduğunu gururla söylemek hem de cinayetleri kınamak mümkün. Tıpkı Hrant Dink cinayetini, hem cinayet olarak adlandırabilen hem de kendilerini Türk ve milliyetçi olarak tanımlayan birçok insan olduğu gibi.

 

Kimse Ogün Samast’ı, Türklüğün sembolü olarak görmüyor. Ama Talat, Enver’e gelince iş değişiyor.

 

Tüm mesele, tarihte bizler adına cinayet işlediklerini söyleyen birtakım katillerle aramıza mesafe koymasını bilmektir! Bugün becerilemeyen budur.

 

Oysa geçmişte bunu yapan insanlar vardı. Musul milletvekili Mehmet Emin Bey bu konuda verilebilecek bir örnek. Hem İttihatçı hem de milliyetçi bir kişiliğe sahip olan Mehmet Emin Bey, 11 Aralık 1918 tarihli Osmanlı Meclis-i Mebusan toplantısında bir konuşma yapar.

 

Onun konuşmanın her bir satırı, hem Türk milliyetçisi olmanın, Türklük ile gurur duymanın hem de Ermenileri öldürenlere katil demenin ve bu kişilerden Türklük adına hesap sorulmasını istemenin bir manifestosu olarak okunabilir.

 

Konuşmasına Ermenilere yapılanları, “son devrin bize meşum bir miras olarak bıraktığı fecayiden birisi” olarak tanımlayarak başlayan Mehmet Emin Bey, “bu fecayii… Türklüğe izafe etmek isteyenler var”, der ve ama “bunu Milletimin seciyesi ulviyesi namına ret ederim” diyerek devam eder.

 

Türklüğün yüceliği, ahlaki ve kültürel değerlerinin büyüklüğü üzerine oldukça uzun bir nutuk atan Mehmet Emin Bey, “Türklük seciyesi zulüm ve taaddidlere [şeriattan ayrılma] manidir. Yapılan fenalıklar bu Milletin ruhunun ve bu milletin kalbinin, bu Milletin vicdanının, bu milletin fikrinin değildir”, der.

 

Konuşmasına Türk milletinin sahip olduğu yüce değerlere atıf yaparak devam eder, “her milliyet gibi Türk milliyetinde de Allah vardır, ahlak vardır, vicdan vardır, adalet vardır, merhamet vardır, insaniyet vardır”.

 

Bu nedenlerden dolayı, birkaç insanın işlediği cinayetlerden dolayı Türk milletinin gereksiz yere iftiraya uğramasının doğru olmadığını söyler.

 

Konuşmasını “ya bu fenalıkları yapan kimler” sorusuyla sürdüren Mehmet Emin şu cevabı verir, “Bunların kim olduklarını bilemem. Belki içlerinde Türk adı taşıyanlar da vardır… Lakin [bu]… bir kaç şahıs Türk milletini hiçbir zamanda bu faziletlerden tecrit edemez… bunlar kim olursa olsun, isterse benim öz evladım olsun, ben bu meclis huzurunda onlardan davacıyım”.

 

Mehmet Emin Bey’in yaptığı çok basit. Türklük ile Türklük adına cinayet işleyen katiller arasına mesafe koyuyor. Elbette söylediklerinde katılmadığınız şeyler olabilir. Onun, Türklük hakkında söylediklerini abartılı, tüm cinayetleri sadece üç beş kişinin işi olarak görmek istemesini yanlış bulabilirsiniz. Ama Mehmet Emin Bey ile bu tartışmayı yapabilirsiniz.

 

Siyasette zemin kayması şarttır, derken anlatmak istediğim budur.

 

1915’te Osmanlı Ermeni vatandaşları, İttihat ve Terakki Partisi tarafından imha politikasına tabi tutulmuşlardır” gerçeği, 1915 üzerine yapılan tartışmaların merkezine oturmak zorundadır. Sorular bu zemin etrafında sorulmalı, taraflar buna verecekleri cevaplara göre şekillenmelidir.

 

1915 soykırım mıdır, değil midir” tartışması sadece ve sadece siyasetteki zemin kayması zorunluluğunun üstünü örtme çabası ve suni bir şişirmeden başka bir şey değildir. Ortada suç işlendiğini bile kabul etmeyen birileriyle “suçların suçu” olarak tanımlanan soykırımı tartışmanın saçmalığını öğrenmemiz gerek.

 

Önce 1915’te bir suç işlendiğinin kabul edilmesi ve bu suçu işleyenlerle araya mesafe konulması gerektiğinin öğrenilmesi gerekiyor.

 

Nasıl ki, bugünkü Almanya, Yahudileri katleden Nazilerle arasına mesafe koyarak Alman kimliğini yeniden tanımlamayı başardıysa, bizler de İttihat ve Terakki ile aramıza mesafe koyarak Türklüğü yeniden tanımlamalıyız.

 

Artık toplum olarak, yeni bir Türk kimliğini, demokrat, alnı açık, başı dik, cinayetlerle arasına mesafe koymakta zorlanmayan bir Türk kimliğini inşa etmeliyiz. Ogün Samast ile araya mesafe konarak bu yolda önemli bir mesafe kat edildi; şimdi aynı şeyin tarihe yönelik yapılması gerekiyor.

 

[email protected]

 

*

Not:

Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz:

http://arsiv.taraf.com.tr

Etiketler:

Hakkında Taner Akçam

Taner Akçam