Perşembe , 28 Mayıs 2015
Anasayfa » Yazarlar » Sandık, güven, demokrasi
Sandık, güven, demokrasi

Sandık, güven, demokrasi

Türkiye’ye baktığımda çoğu zaman kendimi, çatışmalardan bunalmış zoraki bir savaşçı gibi hissediyorum. Bu seçimlere de, tepenin üzerinden aşağıda toz bulutu, kan revan içinde devam eden bir meydan savaşını izler gibi bakıyorum. Bu çatışma bitecek, yenisi başlayacak. Kazanılan zafer olmayacak. Gene de, herkesin söylemi kendini “muzaffer” sayıp, “düşmanları” lanetleyecek.

Sonra, politik oyun yeniden kurulacak ve çatışma gene başlayacak.

Savaş sürecek, gene kazanan olmayacak; çünkü asılda çatıştığımız sadece kendimiziz. Sanal gerçeklikler içinde, kendi kendimize yumruk, kılıç sallayıp, kurşun atıp duruyoruz.

Sandıktan çıkan sonuç son kertede kimseyi memnun etmeyecek belli ki; bunu görmek için müneccim olmaya da gerek yok. Tüm partiler, “çok daha fazla oy alabileceklerini”, diğerlerinin bunu engellediğini iddia edecekler bir kere.

Her şeyden önce, sandık güvenliğine, daha seçimler gerçekleşmeden inanmayan çok.

Koç Üniversitesi’nden Ali Çarkoğlu ve Erdem Aytaç’ın “Seçimlere Giderken Kamuoyu Dinamikleri” araştırmasında, açıkça ortaya çıkan şu ki, kamuoyunun önemli bir kısmı “adil bir seçim” gerçekleşeceği kanaatinde değil. Tüm seçmenlerin, yüzde 43’ü, muhalefet partilerine oy verenlerin de, yüzde 69’u “hiç veya pek de adil olmayan” seçimlere gittiğimiz düşüncesinde. Tam manasıyla adil bir seçimin gerçekleşeceğini düşünenlerse, AKP seçmeninin yüzde 59’u, muhalefet seçmenlerinin yüzde 6’sı ve tüm seçmenlerin sadece yüzde 25’ini oluşturuyor. Araştırma, sandıkların güvenliği ile ilgili de soru yöneltip, benzer sonuçlar almış.

Bana kalırsa, adil seçimler konusu, sadece seçim günü ve sandık güvenliği ile ilgili değil. Tüm bu seçim sürecine adil diyebilir miyiz? Ezici sayısal ağırlıkla HDP’ye yönelik saldırıların gerçekleştiği, ama hiçbir partinin de saldırıdan azad kalmadığı, şiddet ortamı içinde geçen bir kampanya süreci bu.

Hiç konuşulmayan asıl mesele ise, Yeni İç Güvenlik Yasası ve önceki bazı düzenlemelerle, valilerin yetkilerinin, onları hem savcı, hem istihbarat hem güvenlik teşkilatı yöneticisi kılabilecek; valilerin, merkezin iradesini “sağlam” biçimde yansıtacak yetkililere dönüştürülmüş olması. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, valilere, “yetki verdik, kullanın” çağrısını anımsayalım.

Böyle bir toz duman seçim ortamına giderken….

Toplumun, en büyük derdi, diğer konularla kıyas kabul etmeyecek biçimde, işsizlik- ekonomi, geçim sıkıntısı. Çarkoğlu ve Aytaç’ın geçmişle verilerle kıyasladıklarında da, hiç değişmeyen “Türkiye gerçeği” olarak buldukları bu. 2007’den bu yana düşüş trendinde olmakla beraber, “terör ve güvenlik” de, ikinci sorun alanı. Ancak, çeşitli araştırmalara da karşılaştırmalı bakınca, ekonomi konusu toplumun yaklaşık yarısının meselesi ise, terör- güvenlik yüzde 9-11’lik bir kesimin derdi.

Tek başına ele aldığımızda, yolsuzluk, hukuksuzluk, adaletsizlik gibi hak temelli sorunlara, kamuoyunda “başlıca sorun olarak” bakan az. Bu gibi veriler bir yana; seçim sonrası her kesim seçmende yaşanacak hayal kırıklıklarıyla beraber, “bu toplumdan bir şey olmaz” söyleminin, 8 Haziran itibariyle artacağını öngörebiliriz.

Oysa bence Çarkoğlu ve Aytaç’ın araştırması ve son birkaç yılda Türkiye’de kamuoyunun nabzını tutmak için yapılan diğer araştırmalara baktığımda, benim verilerin arkasına gizli gördüğüm bir şey var; kitlesel bir “adalet arayışı”.

Gene bir araştırmaya göre, Türkiye toplumunun büyük çoğunluğu, “ekonomik refah mı, demokrasi mi” dendiğinde, demokrasiyi ön plana koyuyor. Biraz yoruma girersek, siyaset biliminin, temel tartışmalarından birinde halkımızın tavrı net argümanını ileri sürebiliriz; “demokrasi olmadan refah da olmaz” düşüncesine yüzde 80’lere varan bir oran destek veriyor.

Buna karşılık, işsizlikten çalışma koşullarına yönelik sorunlara, cinsiyet meselelerinden yolsuzluğa, eğitimden sağlığa, Kürt Sorunu’ndan ifade özgürlüğüne, toplumun mesele ettiği birçok alan var. Çoğunluk tarafından bir dönüşüm de talep ediliyor.

Ancak, özellikle liderlere ve partilere odaklı kutuplaşmalar, “lider aşkı”, cihatçı hukukun mantığında savaşmada her yolun mubah olduğu politik söylem, ortaklaşmayı ve dolayısıyla “adaletin ortak tanımı” imkânını yok ediyor. Geriye de, bir toz bulutu ve savaş enkazı kalıyor; bu seçim sonrası olması muhtemel gözüktüğü gibi.

[email protected]

Etiketler:

Hakkında Sezin Öney

Sezin Öney