
Sahih bir demokrasi için!
Türkiye’de cumhuriyet, halk egemenliği düşüncesine dayanılarak kuruldu ve Fransız devriminin getirdiği cumhuriyet düşüncesinden etkilenildi. Ancak, 1950 yılına kadar devam eden tek partili rejim sürecinde iktidar halkın egemenliğine dayalı olarak çalışmadı, halka rağmen ve halkın iradesini baskı altında tutan bir rejim uygulandı. 1950’den sonraki çok partili dönemde ise, halk iradesinin çevrenin merkezdeki siyasi alana taşınması sonucunu doğuran tercihleri, askerî darbeler, darbe girişimleri ve 1960’dan itibaren oluşturulan militarist bürokratik vesayet yoluyla yok sayıldı, halkın egemenliği sahih bir cumhuriyetteki “siyasal düzene özerklik kazandırma” işlevini yerine getiremedi.
Fransız toplumbilimci Alain Touraine’in belirttiği gibi “cumhuriyetçi düşünce siyasal düzene demokratik yapısını değil, özerkliğini kazandırır”. O hâlde cumhuriyet ya da halk egemenliği, demokrasinin yeterli bir tanımı olamaz. Askerî vesayetin sütre gerisine çekildiği ama iktidara endeksli çıkışlar yapmaya başladığı bu dönemde siyasi iktidar, yalancı bir bahardan sonra bir türlü eskimeyen rejimin eşit yurttaşı inkâr edici, dışlayıcı, ötekileştirici pratiğine döndü. Bu eski pratik devletin bir süreliğine gizlenmiş olan derin yapısıyla ittifak edilerek uygulanmaya başlandı.
Güvenlik kontrolü yapılan bir adliyenin kapısından silahla girilebilmesi, 6. kata kadar çıkılıp savcının odasında rehin alınabilmesi, eylemi ikna ile sona erdirmede sabırsızlık gösterilmesi ve savcıyı feda ederek, failleri sağ olarak yakalamayı düşünmeden bodoslama bir operasyon yapılması, arkasından gelen yayın yasağı ve Cumhurbaşkanı’ndan gelen cübbelilerin de aranabileceği çıkışı, Başbakan’ın iç güvenliğe ilişkin kanuni düzenlemelerin önemini hatırlatır beyanları, internete erişimin engellenmesi neyi gösteriyor? Böyle bir süreç sahih bir demokraside olabilir mi? Bu skandallar zincirinden sonra ne bakan ne de başbakan yerinde kalabilir.
Operasyon sonucunda Berkin Elvan’ın hatırası toplum nezdinde yara aldı, soruşturmayı failleri bulma gayreti içinde yürüten savcı ortadan kaldırılarak, sözkonusu soruşturma ve benzerlerinin adil bir şekilde yürütülmesi engellenmiş oldu, öldürülen faillerin bağlı oldukları iddia edilen örgüt üzerinden toplumun Alevi kesimi baskı altına girdi. İktidarın devlet güçleri aracılığıyla şiddet kullanmasının toplumsal ve yasal meşruiyeti sağlandı, avukatlar üzerinden savunma itibarsızlaştırılıp, güçsüzleştirildi. Ortada siyasi çıkarlara dönük bir eylem ve operasyon olduğu şüphesi var ve iktidarın görevi bu şüpheyi ortadan kaldırmak.
Otoriter bir rejim altında yaşanan tek partili dönem dâhil Türkiye, çok partili rejime geçildiğinden bu yana hukuku uyguladığını öne süren bir baskı ve şiddet rejimini kalıcı bir istisna hâli şeklinde yaşamakta. Askerî darbe dönemleri ve bu dönemlerin kurguladığı yapı ile sürekli hâle gelen bu istisna hâli, özellikle 17-25 Aralık’tan sonra hukuk dışılığın bir yasaya ve hukuka dönüştüğünü, gücün ve şiddetin, hukuku ortak iyilik amacından ve adaletten saptırarak gücün ve şiddetin hukuku hâline getirdiğini göstermekte.
Bir dönem “Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü” diyerek oy toplamış bir Cumhurbaşkanı bugün gücün hukukunu pekiştirmiş durumda. Burada sözkonusu olan, yasanın gücü şeklinde hukuku askıya alarak onu koruduğunu öne süren bir hukuk kurmacası (fictio iuris). Böylece bugüne kadar süren siyaset ve yargı zihniyet ve pratiği, demokrasiye yol açacak bir kültürü yaratmadığı gibi hukuku askıya alarak sürekli istisna hâlini yani anormalliği normalleştirmiş, demokrasiyi gerçekleştirecek meşru bir hukuk düzenini de yaratamamıştır.
Hukukilik özellikle pozitif bir kurala uyumluluğu ifade ederken, meşru hukuk başka bir üst bağlamdaki yüksek bir ilkeye yani evrensel hukuka uyumlu olmaya atıf yapar. İktidar, iç çatışmayı önlemek ve toplumsal barışı sağlamak için sadece hukuk normu anlamında bir hukukiliği değil, meşruiyeti ve uzlaşıyı gözetmek zorunda.
O hâlde sahih bir cumhuriyeti sahih bir demokrasiyle birlikte yeniden inşa etmek gerekmekte. Buna niyet var mı ve bu inşayı kimler yapacak?
www.umitkardas.com
twitter.com/umit_kardas
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: