Perşembe , 28 Mayıs 2015
Anasayfa » Yazarlar » Öncelik, AKP’den kurtulmak olmalıdır
Öncelik, AKP’den kurtulmak olmalıdır

Öncelik, AKP’den kurtulmak olmalıdır

İyi de, yarın yapacak “güncel” denen bir şeyler de yok mu?

 

Geçen yazımda toplumların uzun soluklu değişimlerle yol aldıklarını söylemiş olmam, kollarımızı kavuşturup kaderimizin tecellisini oluruna bırakmamızı gerektirmiyor.

 

O değişimler ki, göz, gez ve arpacıktan geçen nişan hattındaki bir “çıt”lık nüansın uzaktaki hedefte metrelerce sapmaya yol açmasındaki gibi, zaten son toplamda bizim bu küçük küçük, yeni yeni biçimlere bürünmelerimizle başkalaşarak ilerliyor.

 

Demem şu ki, gerek CHP ve MHP’deki, gerekse HDP’deki çelişkili durumları öne çıkarmanın şimdi sırası değil!

 

Çünkü özellikle HDP’yi derinliğine eleştirip de, seçim barajının altında kalmasını istemiyorum.

 

Zira önümüzdeki en büyük ve en önemli tehlikenin AKP’nin yeniden kazanması olduğuna inanıyorum.

 

O yüzden, Erdoğan’ın süngüsünü düşürecek ne lâzımsa o yapılmalıdır, diye düşünüyorum.

 

Öyle bir belâ ile karşı karşıyayız ki, ne romanı yazıldı, ne tiyatrosu yapıldı, ne parodilerine gülündü.

 

Hicvedilemedi, dalgası geçilemedi.

 

Buna rağmen birkaç karikatürü çizildi diye, yazarlar çizerler zindanlara atıldı.

 

Bu bile onun ne ölçüde bir despot olduğunu göstermeye yetiyor.

 

Daha ilerilere varamadan, bu toplum o despottan bir an önce kurtulmalı ki, yeniden umut varolabilsin.

 

Üç beş ayda yüzde otuz beşlik bir devalüasyona sebep oldu, ama onun umurunda bile olmadı.

 

Bunun ders alacağı falan da yok.

 

Sadece kırıp döküyor; halayıkları arkası sıra temizlemeye çalışıyor.

 

Burnundan hiç kıl aldırmadı.

 

Hepimize saygısızlık etmesi, sanki “hukuku mukaddese-i Padişahi” haklarından sayılır gibiydi.

 

CHP, HDP ve henüz açıklanmamış olmakla beraber muhtemeldir ki MHP’nin seçim bildirgelerindeki cıvataları gevşetmelerinden yayılan dinamizm duygusu, köklü çözüm önerileri olmaktan ziyade, toplumun nasıl bir sıkıştırılmışlık ablukasına alındığını derin bir “oh”la karşıladığının yansıması olarak anlaşılmalıdır.

 

O kadar ki, bu seçim, “nasıl çözeriz”den çok “nasıl kurtuluruz”un öne çıktığı bir seçim görünümündedir.

 

AKP olmasın da ne olursa olsun noktasına gelmiş bir milletin bıkkınlık seviyesini taşım taşım taşırmış olanların demokrasi içinde kalınarak tasfiyesine imkân veren o sandık, akıllıca değerlendirilmelidir.

 

Zira yaptıkları hukuksuzlukların ve işledikleri akıl almaz cürümlerin bal gibi ayırtında olarak, kendilerini o koltuklardan edecek yönde çağıldamaya başladığı görülen iktidar çavlanının yatağını dahi değiştirmeye cüretten kaçınmayacak tıynetteki kişilikleriyle, seçim hileleri konusunda da çevirmeyecekleri dolap yoktur.

 

O yüzden tüm muhalif partiler, gerek şu kırk beş günlük süreci, gerekse sandıkların açılıp sayılacağı ve sonuçlar resmiyet kesp edene kadar seçim gecesini kazasız belâsız atlatmak hususunda kriz masaları oluşturarak, yardımlaşma, bilgi paylaşma ve işbirliği içinde olmalıdırlar.

 

Bu sorun, seçimin kendisi kadar önemlidir.

 

Yoksa her türlü katakullide uzmanlaştıklarını defalarca kanıtlamışlardır.

 

Demek ki anlattığım nedenlerle, dileyenlerin HDP’yi desteklemesinde bir beis görmüyorum.

 

Lâkin, bu defa da Kürtlerin denediği bir AKP takiye yöntemi olan, “biz artık Türkiye partisi olduk” filan diyerek bizleri aptal yerine koymaya kalktıklarını bile bile.

 

Yarın barajı aştıklarında, bu seçimden daha da güçlenmiş olarak çıkacakları için, iktidardan düşmemek uğruna her türlü ödünü vermeye hazır ve nazır bir AKP-HDP koalisyonunu kaçırmayacaklarını da bile bile.

 

Kürt hareketine Demirtaşların değil, Öcalan ve Kandil’in egemen olduğunu da bile bile.

 

Kürt sorununu Türk’e karşı silahlı bir itiraz olarak sürdürmekten vazgeçerek, hiç değilse bundan sonrasını Türk’le beraber hem merkeze ama hem de Öcalan ve Kandil’e yönelik tepkisel bir işbirliğiyle kotaracak yerde, AB ölçeğinde tasarlanmış ademimerkeziyetçi niyetlerle yakından uzaktan ilgisi olmayan bir amacın, sadece Ortadoğu ayrılıkçılığından ibaret kaldığını da bile bile.

 

[email protected]

twitter@cinarnamik

 

*

Not:

Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz:

http://arsiv.taraf.com.tr

Etiketler:

Hakkında Namık Çınar

Namık Çınar
1949'da Tekirdağ'da doğdu. İlkokuldan sonra Selimiye Askeri Ortaokulu, Erzincan ve Kuleli Askeri Liseleri, Kara Harp Okulu ve Piyade Okulu'nda okudu. 12 Mart'ta teğmenken komünistlikle suçlanarak ordudan atıldı. Hakkında ceza davası açıldı. Genelkurmay Askeri Mahkemesinde yargılanıp aklanınca TSK’ya yeniden döndü. Fakat 12 Eylül rejiminin baskısıyla yüzbaşı iken istifa ederek ordudan tekrar ayrıldı. Ticaret yaptı. Subayken bir ara 'Sultanahmet İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde okudu. Halen 'İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi' öğrencisidir. Beş yıldır da TARAF'ta yazıyor, bağımsız bir yazar olarak birikimlerini bir görev bilinciyle aktarıyor.