
KCK nedir, biliyor muyuz gerçekten
HDP ile ilgili eleştirel yazılar yazıyorum diye, bana Kürt düşmanlığı serzenişinde bulunanlar var.
Haksızlık bu!
Çünkü bana göre çağdışı bir Ortadoğulu olmaktan öteye gidemeyen, lâkin kimi Kürtlerin önder bellediği Öcalan’ın kafasından uydurduğu, hiçbir bilimsel veriye dayanmayan, ilkel, maceracı, antidemokratik ve dayatmacı “KCK Sözleşmesi”, bütün Kürtleri bağlayacak şekilde orada öyle kapı gibi durduğu sürece, hiçbir süslü lâf beni böyle düşünmekten alıkoyamayacaktır.
Aksine, milliyetçi olmadığım için Kürt milliyetçiliğine de karşıyım.
Kürt olsaydım da gene böyle söylerdim.
Erdoğan’ın despotça davranışlarına karşı çıkacağım ama aynı çizgideki Öcalan’a gelince farklı davranacağım, hattâ takdir edeceğim.
Ben bu ikiyüzlülüğü nasıl yaparım?
Aslında bütün sorun, Kürt konusunda benim HDP’yi değil, aysbergin suyun altında kalan bölümünü temsil eden KCK projesini esas almamdan geliyor.
HDP’nin zaman zaman öne çıkması ise, tıpkı şimdiki gibi seçimler nedeniyle gösteri sırasının kendisinde olmasından kaynaklanıyor.
Yoksa, esas yapı KCK düzeni.
Her şeyin son karar mercii olan Öcalan’ın daimi vesayeti altında yukarıdan aşağıya doğru örgütlenen bu sistemin temel amacı, “İran’da, Türkiye’de, Suriye’de ve Irak’ta oluşacak birer Kürt yapılanmasıyla, tüm Kürtlerin biraraya gelerek kendi federasyonlarını, birleşerek de üst konfederalizmi oluşturmalarıdır.”
Kürt sorunu, “bir Kürt Ulusu yaratmak suretiyle” çözülecektir.
Demokrasi anlayışı, “birey demokrasisi değil topluluk demokrasisidir. Batı’da gelişen, bireyi esas alan demokrasi anlayışından farklıdır. Demokrasinin kaynağını, insanlığın başlangıcındaki komünal demokratik değerlere dayandırmaktadır. Liberal Batı Demokrasisine karşı Radikal Demokrasiyi” önermektedir.
“Kürdistan için üç hukuk sözkonusudur: AB hukuku, TC hukuku, Kürt konfederasyonu hukuku.”
Tüm Kürtler KCK için, direnmekle, savunulmasına aktif olarak katılmakla, mücadele etmekle “yükümlü”; örgütlenme, vergi verme ve yurtdışında iseler gelip katılmakla da “görevli”dirler.
En üst organ, “Kürdistan (toprak) parçasındaki halkın karar organı olan Kongra Gel’dir.”
Ondan sonra en üst icra organı olarak, Öcalan’ın onaylayacağı Yürütme Konseyi gelir. Öcalan’ın ve Kongra Gel’in kararlarını uygulamakla yükümlüdür.
“PKK da, KCK sisteminin ideolojik (ve silahlı) gücüdür. Önderlik felsefe ve ideolojisinin hayata geçirilmesinden sorumludur.”
Herkes, “PKK yapılanmasına bağlıdır ve PKK’nın ideolojik ve ahlaki ölçütlerini esas alırlar.”
“Bunların hepsinin üstünde de, KCK’nın kurucusu ve önderi Öcalan vardır. Devrimin çizgisini gözetir, görevler verir ve tüm kararları onaylar.”
HDP ise bu sistemin içinde, tıpkı gizli özne gibi görünmeden, sanki bu ilişkilerle bir bağı yokmuş gibi davranan, TC ile irtibattaki görevli rolündedir.
“Yaşamı bir sincap gibi ciddiye alan” ben, şimdi bunları görmeyip, yok mu sayayım?
Elbet de “ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı” olduğuna ben de inanıyorum. Ama o zaman dürüst olup, şimdiki gibi numara yapmadan, kem küm etmeden, o minvalde konuşacağız.
Ne ki, şu da var:
Bu coğrafyada hiçbir yerelleşme arzusu, tarihsel olarak isyandan öteye gidememiş ve sadece kan dökülmekle kalınmış.
Hâlbuki tüm yurt ölçeğinde benim de gerekli gördüğüm ademimerkeziyete dayalı yönetim bölgeleri oluşturmada “merkezî erkle yerel erk arasındaki ilişki doğru kurulamazsa”, geçtim “yerel idare”yi, parçalanmak işten bile değildir.
O zaman da, burası Çekoslovakya değil ki; böyle hâllerde Türk olsun Kürt olsun, bir karış toprak uğruna herkes birbirini boğazlayabiliyor.
O yüzden, hele bir seçimle önce Erdoğan, ardından da Öcalan’dan kurtulalım (tabii ki Kandil’den de); sonra AB’nin barışçı ademimerkezîleşme politikalarına dikkat kesiliriz.
Sağlıklı ve demokratik çözüm, kesinlikle o konseptte çünkü.
Demirtaş da, göreceksiniz, işte asıl o koşullarda parlayacak!
Ve ben ona ancak o zeminde inanacağım!
twitter@cinarnamik
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: