
Felâketten kurtulmaya dokuz gün kaldı
Bu nasıl bir sahtecilik?
Nasıl bir yalan dolan?
Vallahi de tallahi de, bunlar gibisini görmemiştir yeryüzü!
Evet; hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, irtikap, iltimas… her zaman için politikacıların “beyaz yaka suçları”ndan olagelmiştir hep.
Ama bunlarınki bambaşka canım!
Bunlarınki bir meslek.
Ve duayen, bunların her biri!
Sadece kendileri değil ki;
tencerenin yuvarlanıp kapağını bulmasındaki gibi,
at hırsızı kılıklı bürokratları,
ahlâksız işadamları,
yalakalıkta sınır tanımayan yandaş medyatörleriyle,
âdetâ Darwin’in Galapagos Adaları’nın kendine özgü değişim geçiren biyolojik türleri gibi,
birbirleriyle yarışırcasına “utanmazlık dalı”nda karakteristik özellikler sergiliyorlar.
İçerlerindeki arsız hırsız açığa çıktı da, o sayede biraz olsun bir şeyler görebildik.
Ama hepsini değil, tabii!
Hepsi ancak, AKP sandıkta tepelendikten sonra inlerine girilerek tespit edilen bir “Hasar Raporu”yla konabilecek ortaya.
Siz asıl o zaman seyreyleyin gümbürtüyü.
Siz asıl o zaman şaşırın, nasıl fal taşı kadar büyürmüş insanın gözü!
Dün akşam Bugün TV’de “Hesap Kitap Programı”nda, Prof. Dr. Mehmet Altan’la Dr. Yaşar Erdinç’in konuğu olan DPT eski müsteşarı ve CHP milletvekili adayı İlhan Kesici, daha şimdiden dudak uçuklatacak şeyler söylemeye başlamıştı bile!
Hani bunlar bizi yeryüzünün en gelişmişleri arasındaymışız gibi göstermeye çalışıyorlar ya; en prestijli küresel kuruluşlardan olan Bloomberg’in finansal verilerine göre, meğer Türkiye dünyanın en sefil 9. ekonomisi imiş.
Dışarıdan gelen sermaye girişlerinde aksamalar yoğunlaşırsa, bu yüzden sıkıntıya düşecek 27 ülke içinde en fazla etkilenecek olan dünya birincisi de, meğer Türkiye imiş.
Devlet Plânlama Teşkilatı’nın hâlen içinde bulunduğumuz “10. Beş Yıllık Kalkınma Plânı”na göre ise, AKP hükümetince 2018 yılı için dolar/lira paritesi 1.97 olarak öngörülüyor iken, bu rakamın daha 2015 başlarında 2,70’lere geldiği düşünülürse; meğer o plânların hepsi birer “çöp” imiş, daha şimdiden.
Ve Süleyman Yaşar da, dünkü Taraf’ta, ülkeye son üç yılda giren 63,5 milyar dolardan, milli gelire yansımayan 49,5 milyar dolarlık devasa kısmın, hangi “çerez”lere gittiğini soruyordu manşetten.
Boşuna değil yani, bu kadar sinirli olmaları.
Boşuna değil, tahtı yitirme korkuları.
Çünkü veremeyecekleri hesaplara batmışlar, gırtlaklarına kadar.
Kurtlanmış bir et yemeği sanki, milletin önüne koydukları tabak.
O kokuşmuşlukları, o çürümüşlükleri din sosuna, milliyetçilik sosuna bulayarak halka yedirmeye kalkmalarındaki pervasızlık, işte bu yüzden!
Örneğin, ne zaman meydanlarda Türkçesini salladılar ki, şimdi Kürtçe Kur’an sallamakta haklı olsunlar?
Size hiç Türkçesini öğütlediler mi, okuyup anlamanızı önerdiler mi, şimdiye kadar?
Hep Arapçası değil miydi, savundukları?
Kur’an dili Arapçadır, demezler miydi boyuna?
Hattâ Osmanlıca mezar taşlarını okumak bahanesiyle, daha dün bütün okullarda Arapçayı yaygınlaştırma oyunlarına bir gerekçe aramıyorlar mıydı?
Peki, ne oldu da, Kürtçe Kur’an’a bu denli sarılır oldular?
HDP’yi baraj altında bırakacak “dindar” Kürt oyları uğruna, Kur’an’ı dahi kullanmaktan çekinmeyecek kadar gemi azıya almış kimseler, belli ki bunlar!
Bunu yapan, neler yapmaz!
Korkulmaz mı, buna tevessül edenden?
Geçen gün gene bir yerde yazıyordu:
Ne okula giden, ne işi olan bir milyona yakın aylak genç varmış, sokaklarda dolanan.
Sadece bu bile uykusunu kaçırmaya yeter, insanın.
Bu koşullar, kulağı kirişte yaşayan bir tarla sıçanınınki kadar tedirgin hayatlar bahşeder, ancak ülkeye.
Lâkin çıkmazımız odur ki, onlar bu tür kaynaklardan besleniyorlar.
Değişmesine direneceklerdir, akla ziyan yöntemlerle.
twitter@cinarnamik