
Erdoğan’ın ekonomiyi kontrol saplantısı
Uzun zamandır faiz politikası nedeniyle Merkez Bankası ve Başkanı Erdem Başçı’yı sert dille eleştiren Erdoğan, Süleyman Şah türbesinin nakliyle ilgili yapılan “vatan toprağını sattınız” ithamına, “Vatan satmak yüksek faizle, enflasyonla, kötü yönetimle, ülke kaynaklarını heba etmekle olur” diyerek cevap verdi.
Ali Babacan ve Erdem Başçı’nın istifa ettikleri ama vazgeçirilmeye çalışıldıkları söylentilerinin ayyuka çıktığı günün ertesinde Erdoğan’ın elini böylesine yükseltmiş olması ilk bakışta hayret verici olsa da meşrebine uygun.
Erdoğan, en son vatan hainliği payesini TÜSİAD’a vermişti. Muharrem Yılmaz’ın başkanlığı döneminde Gezi direnişi, 17-25 Aralık operasyonları ve internet yasakları art arda gelince, Yılmaz bu ortamda ülkeye sermaye gelmeyeceği uyarısında bulunmuş, Erdoğan da Yılmaz’ı vatan hainliği ile suçlamıştı.
Ardından, bir sonraki TÜSİAD Başkanı Haluk Dinçer’in, “Cumhurbaşkanı devletin başıdır. TÜSİAD’ın muhatabı cumhurbaşkanı değil başbakandır” sözleri üzerine, Erdoğan, “Madem muhatap değiliz davetlerine katılmayız” diyerek TÜSİAD Genel Kurulu’na katılmamıştı. Başbakan Ahmet Davutoğlu da, Erdoğan’dan yana tavır alıp daveti protesto etmişti.
Erdoğan’ı bu kadarı kesmemiş olacak ki, Dinçer’in “Muhatabımız Cumhurbaşkanı değil Başbakan” sözlerini bir kez daha eleştirerek, “Yerli olanı, milli olanı görürler, gayri milli olanı görmezden gelirler. Kendi çarkları dönüyorsa Türkiye batmış umurunda olmaz. Paralel yapı konusunda şaşırtmadılar. Muhatapları cumhurbaşkanı değilmiş. Sen kimsin ya, sen kimsin. Bu fakiri milleti muhatap görmüş. Sen beni muhatap görsen ne yazaaar, görmesen ne yazaaar” demişti.
Yatırım ve üretimin gerilediği, büyümenin yüzde 3’lere düştüğü, cari açık bu sayede azalsa da sermaye girişinin açığı karşılayamayacak şekilde küçüldüğü bir ortamda ekonominin yapısal sorunlarını konuşmaya bir türlü fırsat gelmiyor.
Erdoğan’ın vatan hainliği ibresinin ne zaman kime yöneleceği belirsiz. TÜSİAD hain, Erdem Başçı hain, Merkez Bankası hain, ekonomi yönetimi hain…
Erdoğan’ın her alanda her gelişmeyi kontrol etme ve istediği gibi yönlendirme saplantısının ekonomiyi giderek kırılganlaştırdığını, uluslararası arenada güvensizliğe sürüklediğini gözden kaçırmamak gerek. Bunun yanında Bank Asya ve İş Bankası’na yönelik hamlelerin de yine endişeyle izlendiğini görmek gerek.
AKP döneminde iş dünyası örgütleri, ya etkisizleştirildi ya da iktidarın arka bahçesi hâline getirildi. 17-25 Aralık operasyonlarıyla muhafazakâr iş dünyasında taşlar yerinden oynadı. AKP’nin doğal iş dünyası tabanı MÜSİAD, dış dünyada son derece etkili olan TUSKON’un gölgesinde kalmıştı. Cemaat- hükümet gerilimiyle MÜSİAD’ın yeniden yıldızı parladı. Sivil Dayanışma Platformu’nun “4 bakan Yüce Divan’a gitmesin” ilanında ASKON, MÜSİAD, TÜMSİAD gibi iş dünyası örgütleri öndeydi.
İTO, İSO’nun kurduğu, iş dünyasının AB konusundaki uzman kuruluşu İktisadi Kalkınma Vakfı’nın başına yakın zamanda eski MÜSİAD Başkanı Ömer Cihad Vardan getirildi. Bu gelişme, MÜSİAD’ın son yıllarda İTO ve İSO’daki etkisinin artmasının bir sonucu. Yine, TOBB öncülüğünde kurulan dış ilişkilerin en kapsamlı şekilde yürütüldüğü Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu, torba yasayla bir gecede Ekonomi Bakanlığı’na bağlandı. Hükümete göbekten bağlı HAK-İŞ ve Memur-Sen konfederasyonlarını da unutmayalım.
Dolayısıyla, beğenelim ya da beğenmeyelim, TÜSİAD’ın duruşunun hâlâ Türkiye’nin ekonomik ve siyasi hayatında önemli rolü var. TÜSİAD üyeleri, ülkede kamu dışında yaratılan katma değerin yaklaşık yüzde 50’sini, sanayi üretiminin yüzde 65’ini, enerji hariç dış ticaret hacminin yüzde 80’ini gerçekleştiriyor. Kamu ve tarım dışı kayıtlı istihdamın yüzde 50’sini sağlıyor, Kurumlar Vergisi’nin yüzde 85’i TÜSİAD üyeleri veriyor.
Elbette böyle bir yapının hâlâ hükümetin uydusu hâline gelmemiş olması Erdoğan’ın sinirlerini geriyor.
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: