Pazar , 5 Nisan 2015
Anasayfa » Yazarlar » Değişen kötülük algımız üzerine
Değişen kötülük algımız üzerine

Değişen kötülük algımız üzerine

Bazı şeyleri tanımlamaya ihtiyaç duymayız. Çünkü hayatta bir kereliğine bile olsa onunla karşılaşmışlığımız vardır. Kötülük kavramı da bunlardan biridir. Hepimiz, hayatımızın bir yerinde bu eylemin ya öznesi ya da nesnesi olmuşuzdur. Yaşadığımız sürece de, roller değişse de o hep hayatımızda olacaktır.

Eski zamanlarda kötülük dendiğinde genel geçer bir algı vardı. İster inandığınız herhangi bir dinin emirleri olsun ister kendinize düstur edindiğiniz ahlaki öğretiler dizisi, “öldürmeyeceksin” dendiğinde bütün öldürme eylemini içeren davranışların yasak/ kötü olduğunu varsayardık. Şimdi ise aslında bütün kötülerin “kötü” olmadığını, içinde istisnalar barındırdığını düşünür olduk tüm insanlık olarak. Yani “bazı kötülükler” “olumlu” sonuçları itibariyle aslında hiç de fena sayılmazlar. Bu algının dizilere, filmlere yansımaması ise düşünülemez. İşte buna dair iki güncel örnek:

Ulan İstanbul” dizisi ve hırsızlık eylemine getirdiği “asalet” üzerinde konuşulmaya değer! Robin Hood’un ‘zenginden alıp fakirlere verme’ anlayışının yerini Ulan İstanbul’un ‘kendi amaçları için hırsızdan çalma’sının aldığını görüyoruz. Kandemir’e göre yaptıkları eylem ve sonucu şöyle özetlenebilir: “Adaletli çalarak adaleti sağlamıştık.” Yani nasıl olsa herkes çalıyor. Ben de kendime “adil” bir hedef koyup onu gerçekleştirecek miktarı, “kötü” kişilerden dalavereyle tahsil edeyim. Böylece bir taşla iki kuş vurup adaleti de sağlamış olurum. Hırsızın adalet dağıtıcılığı rolünü üstlendiği ve bunun toplumun geri kalanlarınca normal karşılandığı bir yerin ahlaken doğru yolda olduğu söylenebilir mi?

Poyraz Karayel” dizisi ise kötülüğe yeni bir bakış açısı getiriyor. Kapkaç yapabilir, adam öldürebilir ya da onu intihara zorlayabilir ve mafya olabilirsin ama uyuşturucu satamazsın. Neden? Çünkü o kötü! Mafya babası Bahri’nin bir toplantıdaki sözlerine kulak verelim: “Benim oğlum uyuşturucu denen bu illetten öldü. Ayrıca ne sattım ne de yanımda yöremde sattırdım.(…) Ben hayatta olduğum sürece kimse, hiç kimse bu işi yapamaz. (Gençlerin, çocukların satın alması ve olası sonuçları konuşulduktan ve ona cevaben kimseyi zorlamayacakları söylendikten sonra) Ya vicdan? Vicdanımız ne olacak? Dostlarımızın yanında adi birer uyuşturucu satıcısı olacağız.” Yüreği merhamet ve sevgi dolu diye tanıtılan mafya babası Bahri, kendisinin canını acıtan bir konuyu “kötülük” olarak tanımlayıp bunu yapanları vicdansızlıkla suçlarken servetinin kaynağı olan kapkaçtan adam öldürmeye varan eylem silsilesini ise “eşyanın tabiatından” görebiliyor.

Aslında hepimizin yaptığı şey de bu! Artık kötülük kavramını genel geçer ilkelerle değil bizim çıkarlarımız ve düşüncelerimizle ne kadar çatıştığı/ uyuştuğu üzerinden tanımlıyoruz. Bunun anormalliği üzerine yapılan konuşmaların gittikçe azalması da bu algının normalleştiğinin bir kanıtı. Dizilerin bu tür eylemleri merkezlerine alıp karakterlere vermeye çalıştığı derinlik algısı başarısız olurken yaptıkları tek şey insanların ortak kabul ettiği değer yargıları üzerinde nasıl doldurulacağı belirsiz olan delikler açmak!

 

***

 

“Glee” 6. sezonuyla karşımızda!

 

Popüler müzikal komedi- drama dizisi “Glee”nin 6. ve son sezonunun ilk iki bölümü bu hafta yayınlandı. Orijinal Glee üyeleri tekrar biraraya geldi ama reytingler geçen senenin ilk bölümüne göre yüzde 65 daha az! Bu da on üç bölüm sürecek son sezon için pek iyi bir haber değil! İlk bölümün sürprizi, çocukların sürekli dinlemek ve söylemek istediklerinden ABD’li ebeveynlerin “illallah” dediği animasyon filmi Frozen’ın “Let it go” şarkısını Rachel’ın söylemesiydi. Şarkıyı seslendiren Idina Mendel’in, Rachel’in annesi rolünü oynadığını da belirtelim. Sonraki bölümlerin reytingi nasıl olur bilinmez ama Glee’nin yeni üyelerinin geçen sezonkilerden daha ilgi çekici ve iyi oldukları bir gerçek!

[email protected]

 

*

Not:

Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz:

http://arsiv.taraf.com.tr

Hakkında Betül Tansel

Betül Tansel