Salı , 2 Haziran 2015
Anasayfa » Yazarlar » Bir ‘resmî araç’ olarak Diyanet
Bir ‘resmî araç’ olarak Diyanet

Bir ‘resmî araç’ olarak Diyanet

 

 

Türkiye’nin benimsemiş olduğu sekülarizmin diğer seküler devletlerden en önemli farkı, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın varlığıdır.

Cumhuriyet, din ile devlet işlerini birbirinden ayırarak Osmanlı Devleti’nden farklı bir sistem benimsedi. Bu değişiklik, “Devletin dini İslam’dır” ibaresinin 1928’de anayasadan çıkarılmasıyla, 1937’de de laiklik ilkesinin anayasaya dâhil edilmesiyle resmen ilan edildi.

Osmanlı’da din ile devlet kurumları, bizzat Sultan’ın şahsında birleşmişti; dini temsil eden halife ile devleti temsil eden padişah aynı makamda toplanmıştı. Siyasi konularda padişahın vekilliğini sadrazam, dinî ve bazı idari konularda halifenin vekâletini ise şeyhülislam yürütüyordu.

Şeyhülislamlık makamının bu çok etkin ve yetkili konumu, 1920-1924 yılları arasında faaliyet gösteren Şer’iye ve Evkaf Vekaleti’ne devredildi. Şeyhülislamlığa kıyasla yetkileri sınırlandırılmış olmasına rağmen bu kurum, Bakanlar Kurulu listelerinde ismi en ön sıralarda yer alan bir bakanlıktı.

Din ile devlet arasındaki kurumsal ya da resmî ilişki süreci, Şer’iye ve Evkaf Vekâlet’inin 1924’te kaldırılıp yerine, Başbakanlık’a bağlı bir başkanlık seviyesindeki Diyanet’in kurulması ile sonuçlandı.

1924’teki bir kanun Diyanet’in görevini, “İslam dininin itikat ve ibadet alanıyla ilgili işleri yürütmek ve dinî kurumları idare etmek” şeklinde belirleyerek daha da sınırlandırdı. 1965’te yürürlüğe giren bir kanun buna, “İslam dininin ahlak alanı ile ilgili işleri yürütmek” ve “Din konusunda toplumu aydınlatmak” görevlerini de ekledi. “Aydınlatmak”tan kastedilen ise camilerdeki vaaz ve hutbeler, halkın sorularına verilen fetvalar, ve yapılan sesli ve görüntülü yayınlardı…

Din ile devleti yukarıdaki aşamaları izleyerek birbirinden ayırmaya çalışan Cumhuriyet Türkiye’sinin din politikası, kurumsal bir ayrılık prensibinden ibaret kalmadı; bir taraftan dine ve dinî kurumlara yönelik sınırlandırma ve etkisizleştirme çalışmalarında bulunurken, diğer taraftan da dini kendi kontrolü altında tutmaya çalıştı.

Devlet öncelikle kendi tercih ettiği Hanefilik haricindeki diğer mezhepleri yok saydı. Buna, Sünnilik çatısı altında olup ülkede büyük takipçi sayısı olan Şafiilik de dâhildi. Diğer “meşrep”leri, yani diğer İslami yorum ve yaşam tarzlarını da yok sayıp engellemeye çalıştı. Medreseler 1924’te, tekke ve zaviyeler de 1925’te kapatıldıktan sonra tarikatlar yasaklanıp gayrimeşru ilan edildi.

Böyle olunca da, ortada yasal olarak tek meşru kurum, aynı zamanda dinî hayatın kontrolü ve çeşitli şekillerde ‘kullanılması’ açısından en büyük ‘resmî araç’ olarak hep Diyanet olageldi.

Genel olarak devlet ve özelde bazı siyasi partiler, dini ve Diyanet’i siyasi meşruluk aracı olarak kullandıkları gibi, devlet, istediği tek tip dinî yorum ve müslümanlık modelini halka Diyanet aracılığıyla ulaştırdı; kendi politikaları istikametinde yorumlar ve yayınlar yaptırdı. Örneğin 1960’lı yıllarda Diyanet, devletin düşman olarak gördüğü Nurculuk ve Komünizm gibi fikir ve hareketler aleyhinde metin ve kitaplar yayımladı; listeye daha sonra başka tarikatlar da eklendi.

Başından beri İslami cemaatler ve onların faaliyetleri devlet nazarında tehlikeli ve çoğu zaman yasaktır. Güçlenmeleri, kendilerini ve kendi dinî yorumlarını kamusal alanda görünür ve hissedilir kılmaları, bilhassa siyasi alanda etkili olmaları her zaman bir tehdit olarak görülmüştür.

AK Parti hükümetleriyle birlikte her ne kadar ‘devlet’in yüzü ve ideolojisi bir değişim geçirmiş gibi görünse de, aslında Diyanet’e yüklenen misyonda hiçbir değişiklik olmadı; yine devletin ve iktidarın meşruiyetine katkıda bulunmaya, ve yine iktidarın benimsemiş olduğu din yorumlarının destekçisi olup, tehdit ve düşman olarak gördüğü yorum ve hareketlerin de karşısında tavır almaya devam etti.

Diyanet aslında kurulduğundan bu yana, İsmail Kara’nın 2010’da Radikal’e verdiği bir röportajda ifade ettiği gibi, “mü’minlerin değil, devletin işlerine” bakmıştır, ve “kritik dönemeçlerde tercihler sözkonusu olduğunda kurumun yüzü müslümanlara değil, devlete dönük” olmuştur…

[email protected]

Twitter: @emrahce

 

Etiketler:

Hakkında Emrah Çelik

Emrah Çelik