Geçip giden yıllar sadece kentleri, ülkeleri, fikirleri değil; müzikleri de değiştiriyor. Zamanla yeni sesler katılıyor ezgilere, farklı enstrümanlar “Ben de buradayım” deyip müziğe dâhil oluyor.
1800’lü yılların sonunda Buenos Aires’in fakir semtlerinde, genelevlerinde ortaya çıkan tango da seneler içinde değişti. İlk başta, tango şarkılarının güfteleri argo kelimelerden oluşuyordu. Dünyanın kimbilir hangi köşesinden beş parasız Güney Amerika’ya göç edenlerin anavatanlarından taşıdıkları ezgiler, o kaba saba sözlerle biraraya gelip havaya karışıyordu. Buenos Aires varoşlarından sigara dumanıyla birlikte yükseliyordu ezgiler ve biri erkek, biri kadın iki dansçının bedenleri sürekli hareket ediyordu.
Almanya’da icat edilen ve görüntü itibariyle akordeonu andıran bandoneon Güney Amerika sahillerine ulaştığında, tango da o alışılageldik, kendine has tınısına kavuşmuş oldu. Öyle ki bugün, içinden bandoneon sesi geçmeyen bir tango eseri bulunabileceğini düşünemiyor müzikseverler.
Tango, zaman içinde gelişti, farklılaştı ve saygınlık kazandı. Eskiden ona burun kıvıranlar, “batakhane”lerde büyüyüp serpilen ezgilerini küçümseyenler, fikirlerini değiştirdiler. Derken, dünyaya yayıldı tango. Yeryüzünün pek çok ülkesinde yeni biçimler kazandı, değişik dillerin ve enstrümanların etkisiyle zenginleşti. Bir de Astor Piazzola gibi unutulmaz bir besteci kazandırdı müzik tarihine.
Gün geldi, bu müzik türünün yolu yaşadığımız topraklara da düştü. Cumhuriyet’in ilk dönemleriydi ve insanlar Batılı yaşam tarzını yavaş yavaş benimsemeye başlamıştı. Tango, bu yeni hayat biçiminin taşıyıcılarından biri oldu. Kentli çiftler, balolarda tangolar eşliğinde dans ettiler. Sonra aralarında Necdet Koyutürk ile Fehmi Ege’nin de olduğu besteciler, Türkçe tango şarkıları yarattı. Bunların pek çoğu aşka dair ve unutulmazdı.
Tam da “Türkiye’de tango bestelenmiyor artık” düşüncesi akıllarda yer etmişken, dünyaca ünlü arp sanatçısı Şirin Pancaroğlu, “Cafe Tango” projesini yarattı. 2011 yılından beri bu proje kapsamında, müzisyen arkadaşlarıyla birlikte, hepsi de ilgi gören konserler veriyor Şirin Pancaroğlu. Bunlar, alışılageldik dinletiler değil: Müzisyenler ve dansçılar, sahnede yaratılan cafe ortamında biraraya geliyorlar. Önce ışıklar yanıyor, sonra da enstrümancılar, şarkıcılar ve dansçılar, sahnedeki cafeye çıkıyorlar. Hem Şirin Pancaroğlu ile Bora Uymaz’ın bestelediği Türkçe tangoları, hem de Arjantin tangolarını çalıyorlar, söylüyorlar…
Şirin Pancaroğlu, sanat yönetmenliğini üstlendiği ve arpıyla katıldığı bu projeden bir de albüm yarattı. Kalan Müzik’ten geçen ay çıkan CD’nin ismi de “Cafe Tango”. Şarkıları Bora Uymaz’ın seslendirdiği albümde Arjantinli gitarist Ricardo Moyano, bandoneon sanatçısı Carlos Gustavo Battistessa, kontrbasçı Volkan Topakoğlu, viyolacı Evrim Baştaş, flütçü Elif Yurdakul ve tabii ki arpist Şirin Pancaroğlu çalıyor. Bazı şarkılara arpist Meriç Dönük de eşlik ediyor. Konser havasını içinde taşıyan, sıcak ve güzel bir albüm “Cafe Tango”. Şirin Pancaroğlu’nun bestesi “Ben Hep Seni Düşünürüm” ile başlıyor ve solist Bora Uymaz’ın eseri “Gardel’e Tango” ile bitiyor. İki sanatçının başka şarkıları da var CD’de. Tango’yu yeniden yaratan efsane sanatçı Astor Piazzola’nın parçaları ile klasik Arjantin tangoları ise Şirin Pancaroğlu’nun yeni düzenlemeleriyle karşımıza çıkıyor.
Soğuk bir kış akşamında bu şarkılardan yayılan sıcaklıkla ısınmak; seslerin yarattığı, yaz mevsimini ve Latin Amerika güneşini çağrıştıran hayalî resimlerin içinde kaybolmak ister misiniz? Belki de tüm bunlar ilginizi çekmedi ve sadece iyi müzik dinlemeyi arzu ediyorsunuz. Her iki durumda da “Cafe Tango”ya uğramanızı öneririm.
twitter:@ozlemertan
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: