
Auden ve Britten
Benjamin Britten 1960’larda müzikteki yeni eğilimlerle, deneyci girişimlerle pek ilgilenmemişti. Bu nedenle müziğe yaklaşımı açısından dönemin yenilikçi kültürel iklimi içinde muhafazakâr sayılabilir. Sadece müzik konusunda mı?
Britten’ın tenor Peter Pears ile ilişkisi müzik ve sanat dünyasında herkesin bildiği bir sırdı. Ama Benjamin, 1960’larda gay özgürlük hareketinden olabildiğince uzak durdu, gay sözcüğünü de hiç sevmedi. Yine de onun politik açıdan, cinsel kimliği açısından muhafazakâr olduğunu söylemek çok büyük bir haksızlık olur.
1970’lerden başlayarak Britten’in müziği ve düşünceleri üzerine yazan müzikologlar, eleştirmenler özellikle de Philip Brett onun toplumdışına atılan, toplumun ancak kıyısında yaşamaya ya da gizlenmeye zorlanan, saklanmaya itilen gay’in deneyimlerini hayli erken bir dönemde, gay özgürlük hareketinden çok önce kodlanmış olarak ele aldığını ileri sürdüler.
Bu savlarında haklılar. Gerçekten Britten açıkça olmasa da marjinal bir figür olarak gay’in toplumdan nasıl baskı gördüğünü, onun yaşadığı güçlükleri anlatmaya çalışmış, bu izlekleri işlemiştir. Özellikle de operalarında (Peter Grimes, Billy Budd, Venedik’te Ölüm).
1930’larda Auden kültür dünyasında etkili bir figür olarak biliniyordu. Şiiri ve düşünceleriyle kuşağının yetenekli isimlerini etkiliyor, çevresinde topluyordu. Öyle ki, “Auden çevresi”nden, “Auden kuşağı”ndan söz ediliyordu. Ondan emeğiyle geçinen sınıfların yanında bir şair olarak söz ediliyordu. Şiirlerinde de balad, müzikhol şarkıları gibi yüksek sanatın sırt çevirdiği popüler tür ve formlardan yararlanıyordu.
Auden 1930’larda sadece işçi sınıfından yana bir şair olarak değil, aynı zamanda gay bir şair olarak da tanınıyordu. Çevresindeki yazarları, sanatçıları klozete kapanmayı ret ederek gösterdiği cesareti, cinsel kimliği konusundaki açık sözlülüğüyle de etkiliyordu. Berlin’de yaşadıklarını sözünü sakınmadan kendine sansür uygulamadan anlatıyordu.
Britten de Auden çevresine dâhil olmuştu. Philip Brett, onun Peter Grimes operasıyla homo-erotik alt metni olan bir şiire gay özgürlük hareketinden çok önce, iki erkek arasındaki ilişkinin suç sayıldığı bir dönemde, 1946 yılında el atmış olmasını Auden çevresine dâhil olmasına, Auden’i tanımış ve onun açıksözlülüğünden etkilenmiş olmasına bağlıyor. Onu bu tabu konuya erken sayılabilecek bir dönemde el atmaya Auden’in yüreklendirdiğini ileri sürüyor. Gerçekten müzik, sanat, belgesel film konusunda yaptıkları işbirliğine yakından bakıldığında, Brett’in savını doğrulayacak kanıtlar bulmak, Auden’ın en azından bir dönem Britten’ı hayli etkilediğini görmek mümkün.
Auden ve Britten arasındaki işbirliği önce belgesel filmlerle başladı. Ulaştırma Bakanlığı’nın desteklediği bazı sosyal gerçekçi belgesel filmlerde işbirliği yaptılar. Auden metin, Britten ise müzik yazdı. Kömür Surat bu filmlerin en başarılısıdır.
Madenciler 1930’ların sanayileşmiş İngiltere’sinde çok ağır koşullarda yaşıyorlardı. Sosyal devlet uygulamaları bağlamında birçok devletleştirme yapılmış olmasına rağmen maden ocaklarının çoğu özel şirketlere aitti. Auden ve Britten onların çalışma ve yaşam koşullarına George Orwell’i çağrıştıran bir bakışla, ama Orwell’den farklı teknik araçlarla yaklaşmışlardı.
Genelde radikal yeniliklerden uzak duran Britten’ın bu filmler için deneysel sayılabilecek bir müzik yaptığını söylemek yanlış olmaz. Sıradan nesneleri çalgı olarak kullanmış, onların akustik potansiyellerinden yararlanmış, bulunmuş sesleri müziğin içine katmıştı. Belki de asıl önemlisi sinema tekniklerinin Britten’ın müziği üzerinde bıraktığı etkidir. Bu etki kimi operalarında görünür. Örneğin, Billy Budd’ın sonunda sinema bir sahneden diğerine geçişte başvurulan gözden kaybolma tekniğine başvurmuştu.
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: