Perşembe , 21 Mayıs 2015
Anasayfa » Yazarlar » 400 vekillik, ödeme yapmaya yeter mi
400 vekillik, ödeme yapmaya yeter mi

400 vekillik, ödeme yapmaya yeter mi

Üretim ve gelirleri bakımından toplumlararası küresel eşitsizlikler, kendisini aşağı yukarı üç kategoride gösterir.

Kişi başına geliri ayda 150-250 euro düzeyinde olan Sahra altı Afrika’sı ve Hindistan gibi yoksul ülkeler.

Kişi başına geliri aynı zamanda dünya ortalamasını da ifade eden, Çin gibi, Türkiye gibi, aylık 600-800 euro dolayındaki gelişmekte olan ülkeler.

Ve Batı Avrupa, Kuzey Amerika, Japonya gibi kişi başına aylık 2.500- 3.000 euro düşen zengin ülkeler.

Ayrıca o zengin ülkeler, tüm diğer toplumlardan ilâve “artı değer”ler de transfer ederler.

Çünkü paçalarından dahi öylesine bol miktarda tasarruf ve sermaye akmaktadır ki, kendi memleketlerine yatırımı sürdürecek olsalar, marjinal verimlilik noktasına gelip dayandıklarından dolayı artık daha fazla kâr elde etmeleri mümkün olmaktan çıkmıştır.

O yüzden, yurtdışına yatırım yapmak suretiyle, ekonomik coğrafyalarını yüksek getiri elde edecek şekilde genişletme olanağı arayacaklardır.

Bunu eski sömürgecilik dönemlerinde zorla yaparlardı.

Fakat artık, tasarruf ve sermaye birikimi konusunda yıllarını nal toplamakla geçirmiş, lâkin şimdilerde aç insanlarına karın tokluğuna iş yaratma çaresizliğindeki bizim gibi ülkeler sayesinde, bu sefer gönüllülük esasına dayalı bir sömürü düzeniyle sağlamaktadırlar.

Bu yatırımların teoride yararlı olacağı ve gelişmiş ülkelerle geri kalmış ülkelerin arasındaki uçurumu kapatacağı öngörülmekte ise de, buna dair bir istifadenin henüz örneğine rastlanmamıştır.

Japonya, G. Kore, Tayvan gibi Uzakdoğu ülkeleri, yabancı sermayenin serbest dolaşımından ziyade, kendi yatırımlarını kendi tasarruflarıyla finanse ettikleri için başarmış görünmektedirler.

Tarihsel tecrübe bize, zenginlerle yoksullar arasındaki mesafenin, ancak aynı teknolojik bilgi ve beceriyi edinmekle giderilebileceğini haykırmaktadır.

Ama gelin görün ki, tepemize musallat olmuş hesap kitap nedir bilmez bir anlayış, çektiğimiz yoksulluklar azmış gibi, “üç de yetmez beş tane” diyerek Yedi Kocalı Hürmüz’le yarışırcasına önüne geleni çocuk yapmaya azmettiriyor.

Bir ülkenin gerçek büyümesi, nüfusunun şişirilmesiyle değil, yalnızca ekonomisinin ve yaşam koşullarının iyileştirilmesiyle kotarılabilir.

Demografik büyüme, çıplak gözle değerlendirerek kararları alınacak bir alan değildir.

En az bir nesle tekabül eden otuz senelik periyotlar hâlinde ölçümlemeyi gerektirmektedir.

Nitekim 2015 itibariyle 77 milyon olan Türkiye’nin yıllık nüfus artış oranı 1,34’tür ve bu da hayli yüksek bir rakamdır.

Bu gidişle nüfusumuz 2050’de 120 milyon, yüz sene sonra 2115’te ise 340 milyon olacaktır.

Lâkin Erdoğan bunu dahi yeterli bulmamaktadır.

Sadece onu mu?

Binden fazla odalı sarayına, niyetine girdiği dünyanın en büyük havalimanına, niteliğine değil de niceliğine önem verdiği duble yollarına, lise düzeyindeki üniversitelerine, yani kalkıştığı ne iş varsa hepsinin kumaşına bakıldığında, dejenere bir tatminsizliğin sarmalına kapıldığı gözlenecektir.

Başkan’ı olmak için çırpındığı 1071 ruhunun, Asya’nın aç kalmış kavimlerinin Batı’ya doğru bir göçü, övünmeyi gerektirmeyen bir saldırısı olduğunun acaba ne derece farkındadır?

Biliyorsunuz, iştihası itibariyle şimdi de 400 tane milletvekilliği istiyor.

Ama çevresinde o kadar çok at hırsızı kılıklı adam var ki bekleşen; sadece TV’lere çıkan, gazetelerde yazı yazan yalakalarına bile yetmez bu sayı.

Hem sonra onlar da haklı sayılmazlar mı, kuzum?

Bunca zaman ne akla, ne ahlâka, ne de vicdana sığan nice utanmazlıkları göze alıp da neler söylemediler, neler savunmadılar!

Ben adaletliyimdir.

Gördükleri işlevin bir karşılığı olarak koparacakları vekillikler, manda tersine dikilmiş tüy misali, pek de yakışacaktır o karakter fukaralarına.

[email protected]

twitter@cinarnamik

 

*

Not:

Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz:

http://arsiv.taraf.com.tr

Etiketler:

Hakkında Namık Çınar

Namık Çınar
1949'da Tekirdağ'da doğdu. İlkokuldan sonra Selimiye Askeri Ortaokulu, Erzincan ve Kuleli Askeri Liseleri, Kara Harp Okulu ve Piyade Okulu'nda okudu. 12 Mart'ta teğmenken komünistlikle suçlanarak ordudan atıldı. Hakkında ceza davası açıldı. Genelkurmay Askeri Mahkemesinde yargılanıp aklanınca TSK’ya yeniden döndü. Fakat 12 Eylül rejiminin baskısıyla yüzbaşı iken istifa ederek ordudan tekrar ayrıldı. Ticaret yaptı. Subayken bir ara 'Sultanahmet İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde okudu. Halen 'İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi' öğrencisidir. Beş yıldır da TARAF'ta yazıyor, bağımsız bir yazar olarak birikimlerini bir görev bilinciyle aktarıyor.