
Sevag’ın delilleri çürüyor
Sevag Balıkçı’nın öldürüldüğü sırada üzerinde bulunan, Jandarma Kriminal raporuna göre yalnızca 2 adet deliğin bulunduğu elbiseler üzerinde inceleme yapan bilirkişi, toplamda 41 adet delik tespit etti. Bilirkişi, deliklerin kurşun deliği olup olmadığı sorununa cevap bulamasa da inceleme sırasında acı bir gerçek de ortaya çıktı. Önemli deliller küflenmiş ve çürümeye yüz tutuyordu.
8. Ana Jet Üst Komutanlığı içerisinde yer alan Askeri Mahkeme’ye gitmek için güvenlik kontrollerinden geçiyoruz. Kimliklerimizi, cep telefonumuzu bırakıp, askeriyeye ait kartlarımızı da alarak bir erin eşliğinde duruşmanın görüleceği binaya doğru yürüyoruz.
Askeriyenin geniş arazisinden küçücük bir duruşma salonuna giriyoruz. 1915 Ermeni Soykırımı’nda hayatını kaybedenleri anma günü olarak kabul edilen 24 Nisan’da öldürülen Sevag Balıkçı’nın duruşması görülecek. Duruşma salonunun kapısı açılır açılmaz bizi boş bir sanık sandalyesi karşılıyor. Sanık sandalyesinin hemen arkasında ve çok yakınında müdahil ve izleyicilerin oturması için bir bank bulunuyor. Bankta izleyicilerin yerine başka davalara ait dosyalar oturuyor. Acılı anne ve baba her duruşmada İstanbul’dan Diyarbakır’a gelip duruşma salonunda yerini alıyor. 4 metrekarelik bir alanda herkesten habersizce bir yargılama yapılıyor.
“Silahında tedbirsizlik, dikkatsizlikle bir kişinin ölümüne sebebiyet vermek” suçundan yargılanan sanık Jandarma er Kıvanç Ağaoğlu ile Astsubay Sadrettin Ersöz duruşmaya katılmadı. Sanık sandalyesi yargılama süresince boş. Sanık avukatının bulunduğu yerde boş bir sandalyeye oturuyorum. Sanık avukatı ‘Siz kimsiniz’ diye sorunca “Basın” diye cevap veriyorum. Curcuna başlıyor. Yaşça genç olan sanığın avukatı söz isteyerek duruşmada basını istemediğini belirtiyor. Sanık avukatı Cem Sadri Sönmez, Sevag Balıkçı’nın yakınları ve avukatlarının davayı gündemde tutmak amacıyla basın mensuplarını duruşmalara davet ettiğini gerekçe göstererek, basın mensubunun duruşma salonundan çıkarılmasını talep ediyor. Bu talep üzerine hakim, anne Ani ile baba Garabet Balıkçı’ya talebe karşı söz hakkı tanıyor. Aile, ortada ırkçı bir cinayet olduğunu, gerçeklerin ortaya çıkarılmasını istediklerini belirterek davanın gündemde tutulması için basın mensuplarının duruşmayı izlemesinde bir sakınca olmadığını belirtiyor.
Sonra müdahil vekili Cem Halavurt’a söz veriliyor. Halavurt” duruşmada basın mensuplarının olmasının sadece müdahiller için değil, sanık müdafileri içinde koruyucu ve önemli bir durum olduğunu söyleyerek, basın mensuplarının duruşmalarda bulunmasının tüm taraflar için güvence olduğunu anlatıyor. Müdahil avukatı Erkan Şenses de toplumun tamamının duruşma salonuna gelip davayı takip etmesinin mümkün olmayacağından bahsederek, davadaki gelişmelerin topluma duyurulması için basın mensubunun duruşmaya katılması kadar doğal bir şey olmayacağını belirtip, talebin ne kadar yersiz olduğundan bahsediyor. Ardından Cumhuriyet Savcısından talebe ilişkin yorum alınıyor. Ceza Mahkemeleri Usulu Kanunu’ndan Anayasa’ya kadar maddeleri bir bir sıralayan savcı, en sonunda talebin reddedilmesini istiyor. Yaklaşık yarım saat basın mensubunun duruşmaya katılıp katılamayacağı ile ilgili süren tartışmayı, sessizce izliyoruz. Usule göre basına duruşmada söz hakkı yok. Duruşmaya ara veriliyor. Ardından tekrar duruşma salonuna çağrılıyoruz. Hakim ara kararını açıklayarak, basın mensuplarının duruşmayı izlemesinde bir sakınca olmadığına kanaat getiriyor. Neyse ki uzun tartışmaların ardından yargılamaya başlanıyor.
EN ÖNEMLİ DELİLLER ÇÜRÜYOR
Bu duruşmada, Sevag Balıkçı’nın yaşamını yitirdiği zaman üzerinde bulunan elbiseler, uzman bilirkişi tarafından incelendi. Balıkçı’nın ölümüne sebebiyet veren kurşunun, elbisedeki delikle uyumlu olup olmadığı, atış mesafesi ve elbiselerde bulunan diğer deliklerin neden kaynaklı olabileceği sorularına cevap arandı. Askeri Savcılık emanetinden karton bir kutuda getirilen elbiseler, Adli Tıp uzmanı tarafından tek tek açılarak kayda geçti. Delillerin yer aldığı kağıt torbaların çoğu parçalanmış. Sevag’ın öldürüldüğünde üzerinde bulunan elbiseler kurumadan torbalara konulduğu ve hava almadığı için küflenmeye başlamış bile. Bilirkişi, çamaşırların küflendiğini ve nemli olduğunu tutanağa geçiriyor. Oysa davanın en önemli delilleri bunlar.
AİLE İÇİN EN ZOR AN
Dava 4. yılında. Yargıtay’ın bozma kararının ardından yeniden yapılan yargılamada aile için en zor anlardan biri. Siyah kollu tişört üzerinde kuru kan izleri ve delikleri gören anne ve baba sessizce bir köşede göz yaşı döküyor. Çocuğunun kokusunun sindiği elbiseleri son kez kucaklayıp sarmamak için kendini zor tutuyor.
ELBİSELERDE TOPLAM 41 DELİK TESPİT EDİLDİ
Jandarma Kriminal raporuna göre elbiselerde sadece 2 delikten bahsedilirken bilirkişi siyah tişörtte ön ve arka tarafı olmak üzere toplam 6, beyaz atlette 7, kısa kollu haki renkli fanilada 10 adet delik olduğu tespitine varıyor. Rapora göre delik bulunmadığı belirtilen iç çamaşırda 8 , gri renkli pijamada ise 10 adet delik olduğunu tutanağa geçiriyor. Çamaşırların tümünde kurumuş kan lekeleri mevcut. Çoğu zaman elbiselerin üzerinde bulunan deliklerin sayımı bilirkişi için zorlaşıyor. Yanlış yapmamak için her defasında tekrar, tekrar sayıyor. Hakim ve heyet her şeyi büyük bir titizlikle tutanağa geçiriyor, sanık avukatının, müdahillerin ve ailenin her talebini dikkate alıyor.
BİLİRKİŞİ DELİKLERİN NEDENİNİ AÇIKLAYAMADI
İncelemenin ardından aile, elbiselerde tespit edilen deliklerin neden kaynaklandığı, kurşun deliği olup olmadığı yönünde bilirkişiye sorular yöneltti. Avukat Halavurt ise daha önceki uzman raporunda sadece atlet ve fanilada 1’er adet deliğin olduğunu, bilirkişinin ise şuanda çok sayıda delik tespit ettiğini belirterek çelişkiye dikkat çekti. Kurşunların vücuda giriş ve çıkış deliğinin elbiseler üzerinden tespitinin mümkün olup olmadığını da soran Halavurt, “Sevag’ın olay anında bu elbiseleri üst üste giydiği düşünülürse, elbiseler üzerindeki deliklerin birbiriyle uyumlu olup olmadığını açıklayabilir misiniz” diye sordu. Bilirkişinin tüm bu sorulara cevabı, elbiseleri çıplak gözle inceleyerek kurşun giriş ya da çıkış deliği olduğu tespitinin yapılamayacağı, bunun ancak kriminal laboratuvarda yapılacağı yönünde oldu. Dolayısıyla aile ve avukatlarının merak ettiği soruya bilirkişi de cevap verememiş oldu. Duruşma eksikliklerin giderilmesi için ertelendi.
“OĞLUMUN ÖLÜMÜYLE TARİHİMİ ÖĞRENDİM”
Duruşma aralarında sohbet etme şansı bulduğum Ani Balıkçı, her duruşmaya onca yolu kat edip geldiği mahkemeden adaletin tecelli etmesini bekliyor. Eskiden yurtdışında bulunan tanıdık, akraba ve arkadaşlarının ‘Türkiye’de rahat mısınız’ sorusuna şimdilerde aynı cevabı veremediğinden bahsediyor. Bunun normal bir cinayet olmadığını söyleyen anne Ani Balıkçı, “Benim oğlum önce insandı, Türk vatandaşıydı, Ermeni’ydi. Hiçbir siyasi kimliğimiz yoktu. Kendi halimizde yaşıyorduk. Bu cinayetle kimliğimizi öğrendim. Biz ‘kılıç artığıymışız’. Oğlumun ölümünden sonra tarihimi araştırıp, öğrendim.” diyerek oğlunun özellikle 24 Nisan’da öldürülmesinin tesadüf olmadığını, bunun bir mesaj olduğunu belirtiyor.