
Edebiyat yalnızlıktır
“Yazarın iki sermayesi vardır; biri, çocukluğu diğeriyse gözü” diyor Başar Başarır. Bugüne dek kaleme aldığı tüm öyküleri iki ciltte yeniden basılan ödüllü yazar Başarır ile yazım sürecini ve edebiyatın gidişatını detaylarıyla ele aldık.
Geçtiğimiz hafta Dünya Öykü Günü’nü kutladık. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de öykü yazarları daha az bilinir ve kitapları daha az satar. 2013 yılında Can Yayınları’ndan çıkan “Teklifinizle İlgilenmiyorum” adlı kitabıyla Yunus Nadi Öykü Ödülü’ne layık görülen Başar Başarır onlardan biri. Sait Faik Öykü Ödülü’nü de kazanmış bir isim olan Başarır’ın tüm öykü kitapları Can Yayınları tarafından iki cilt halinde yeniden basıldı. Başar Başarır ile Murat Erdin konuştu:
Edebiyatta nereye aitsiniz ?
“Edebiyat organize bir iş değildir, edebiyat yalnızlıktır ve yalnızlık organize bir iş değildir. Elbette ki yazar yazdıklarının yankısını duymak ister. Arada sırada gazetecilerin kendileriyle röportaj yapmasını ister ama bu iş şan-şöhret için yapılmaz. Hiçbir edebiyat derneğine üye değilim. Edebiyat ideoloji ile yapılırsa yanlış olur. Edebiyatın herhangi bir görevi yoktur ve olmamalıdır. İdeoloji ise bambaşka bir şey. Hepimizin içinde vardır bir ideoloji. Herkesin eserlerine yansır bu ideoloji. Ben bir anlatıcıyım.”
Nasıl başladı bu serüven ?
“Her vicdanlı Türkiyeli genç gibi şiir yazarak başladım. Sonra öyküye geçtim. Şiir yazmanın yazıyla hayatın birleşmesinden ibaret olduğunu gördüm. Ben şair olamayacak bir adamım. O başka bir durum halidir. Şiiri yaşamak da lazım. Ben özel hayatında planlı, programlı, savunmalı bir adamımdır. Şairlik bana fazla riskli gözüktü herhalde, o yüzden öykü yazmaya başladım. Bundan mutlu oldum. Yapabildiğime karar vermedim, mutlu olduğuma karar verdim.”
Nasıl yazıyorsunuz ?
“Telefonuma not alıyorum sürekli. Organize notlar alırım telefonumla. Sonra yeterince biriktiğini düşündüğümde kafa yorup toparlarım. Bir şeyi söylemek istiyorsunuz, bir şeyi arıyorsunuz. Daha sonra aldığım notları bilgisayara aktarıyorum. Hiçbir şeyi olduğu gibi yazmam. Alıntıladığım bir sürü şey var, birebir hiçbir şey yok. Yazdığım her şey gerçek ama değiştirerek yazdığım gerçekler. Yazarın iki sermayesi vardır bir tanesi çocukluğudur. Yazdığının yüzde sekseni yaşadığı mahalleden, aileden ve gördüklerinden gelir. İkinci sermayesi ise gözüdür. Dışarı çıkmadan yazamazsınız.”
Aynı zamanda medyada yöneticisiniz. Zor olmuyor mu ?
“Medyada çalışmak bir yazar için artı veya eksi bir şey değil. Ben mobilyacıda da çalışabilirdim. Kafanızın bir yarısıyla başka bir iş yapıyorsunuz. Yani yazarlığı. Ben zaten kendimi arasıra kalabalığın içinde kendimi ayaklanmış bir ruh gibi gezdiriyorum. Bazen oradayım ama orada değilim. Geceler, sakin saatler yazmak için tek saatlerim. Hayatın sönümlendiği noktada yazmanın çekim gücü artıyor. Gece saat 3’te iyi yazılmış bir cümle sizi koltuktan 15 santim havaya kaldırabilir.”
Size göre hayat ve edebiyat neye benziyor ?
“Hayat kötü yazılmış senaryolu bir filme benziyor. Artık dünya daha görsel bir dünya. Daha kısa süreli, az konsantrasyonlu bir hayat. Çocuklarımızın en çok okumaya alışacakları çağlarında tıklamaya ve ‘like’ etmeye alışıyorlar. Dünyada kitap ile edebiyat aynı şey değil artık. Bazen soruyorlar edebiyat ölür mü diye; edebiyat ölmez, öldüremezsiniz. Şekil değiştirir, ağırlık değiştirir ama öldüremezsiniz. Dolaşım değeri düşüyor ama ölmüyor.”
Öykülerinizde tarafsız olmayı başarabiliyor musunuz ?
“Ben hayatta da edebiyatta da insana karşı tarafsız durmaya çalışıyorum. Değer yargılarım da öngörülerim de süzerek iyiyi kötüden ayırmak alışkanlığını bırakmak istiyorum. Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Hepimizin çok iyi ve çok kötü yanları vardır. Hayatta bu mutlaklık parantezinden çıkmaya çabalıyorum. Yazarken de okurken de kişilerle aramda birbirimizi etkileyecek bir ilişki kurmamaya çalışırım. Biz yazarlardan dürüst olmak, iyi insan olmak beklenmemelidir. Biz siyasetçi değiliz ki. Esere bakacaksınız. Yazarın iyiliği kötülüğü başka bir şeydir. Benim tecrübemde de yazarlar genelde berbat insanlardır.”
Her öykücüye sorulan sorudur: Roman ne zaman ?
“Kategorik olarak hayır demiyorum roman yazmaya ama öykü yazmanın aritmetiği başka roman yazmak başkadır. Roman yazmak için başka türlü bir enerjiye ihtiyaç var. Öyküde bir konuyu aylarca düşünebilirsiniz ama gerçek yazma süreci 1 hafta-10 gün içinde bitiyor. Ben başlamayı ve bitirmeyi seviyorum.” Öykücü Başar Başarır son günlerde genç öykücüleri okuduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Zaman çok hızlı ilerliyor ama edebiyatta öyle değil. Edebiyatta zaman yavaş akar. Biz edebiyatın ve hayatın şanslı döneminde yaşadık. Her iki çağda kitap yayınlama şansına sahip olduk. Hem doksanlarda hem de yeni milenyumda kitap yayınladık. Tüm teknolojik evreleri yaşadık. Tüplü TV izledik, CD’lerin çıkışını gördük, şimdi neler görüyoruz. Bu değişim sürecini yaşamış olmaktan mutluyum. Hem 20’inci yüzyılda hem de 21’inci yüzyılda kitap yayınladım. Ne güzel.”
Murat Erdin