Cuma , 29 Mayıs 2015
Anasayfa » Kültür ve Sanat » Cannes’da Ödüller bu gece… Macar, İtalyan ve Fransız yönetmenlerin şansı fazla
Cannes’da Ödüller bu gece… Macar, İtalyan ve Fransız yönetmenlerin şansı fazla

Cannes’da Ödüller bu gece… Macar, İtalyan ve Fransız yönetmenlerin şansı fazla

68. Cannes Film Festivali bu gece yapılacak ödül töreni ile sona eriyor. Bir başyapıtla karşılaşmasak da, iyi filmlerin sayısının epeyce fazla olduğu bir festival yaşadık. Bu yılın seçkisinde en fazla sayıda filmle temsil edilen Fransız (5 film) ve İtalyan (3 film) sinemalarının yanısıra, Norveç, Yunanistan, Macaristan, Kanada, Meksika ve Avustralya’nın birer, ABD’nin iki, Uzak Doğu’nun üç filmle (Çin, Tayvan, Japonya) yer aldığı yarışmanın galibi kim olur, tahminde bulunmak kolay değil. Doğru tahmin yapabilmek için, jüri üyelerinin eğilimleri, beğenileri hakkında bilgi sahibi olmak gerekiyor çünkü.

 

Coen kardeşlerin ortaklaşa başkanlığını üstlendiği Jüri, biri Meksikalı, diğeri Kanadalı iki yönetmen (Coen’lerin dışında), dört oyuncu (Fransız, İngiliz, İspanyol, Amerikalı) ve bir müzisyenden (Malili)oluşuyor. Coen’lerin filmlerinden ipuçları elde etmek mümkün ama diğerlerinin huyunu suyunu bilmediğim için tahmin yürütmek yerine, kendi tercihlerimi sıralamayı yeğliyorum. Benim en beğendiğim filmler, Macar yönetmen Laszlo Nemes’in Saul’un Oğlu, İtalyan yönetmen Nanni Moretti’nin Annem ve Fransız yönetmen Stephan Brize’nin Pazarın Kanunu filmleri oldu. Bu üç filme de,önceki yazılarımda değinmiştim. Saul’un Oğlu ve Annem’i, ele aldıkları konuya dürüst yaklaşımları ve içerik-biçim tutarlılığı açısından, yılın en iyileri olarak değerlendiriyorum. Nanni Moretti’nin Altın Palmiye’ye daha yakın durduğunu söyleyebilirim. Nemes’in temerküz kampı filmi Saul’un Oğlu, mizansen ve görüntü yönetimindeki ustalığı ile En İyi Yönetmen ödülünün en güçlü adayı bana göre. Brize’nin filmi ise, “sinema-verite” çizgisinde ve işçi sınıfının yanında duruşuyla kalbimizi fetheden bir film; Jüriyi aynı derecede etkilemiş midir bilemem ama, benim Grand Prix du Jury (Jüri Büyük Ödülü) adayım.

 

 

DAĞLAR DA UZAKLAŞIR

 

“Grand Prix du Jury” için bir başka olasılık, Çinli yönetmen Jia Zhang-Ke’nin Mountains May Depart’ı (Dağlar da Aşınır diye çevirmiştim ama, Dağlar da Uzaklaşır desek, filmin olmayacak şeyleri öldüren, rastlantıların altını çizen söylemine daha mı yakışır, bilemiyorum). Ben olsam, En İyi Senaryo Ödülünü verirdim bu filme… Çin, daha doğrusu Tayvan sinemasının ustası Hou Hsia-Hsien’in Katil’ine Altın Palmiye’yi yakıştırdı, Liberation. Bana göre, filmin hakkı, Üstün Teknik Başarı ödülü. Japon -Kore ortak yapımı Küçük Kızkardeşimiz, Japon yönetmen Kore-EdaHirokazu’ya bir Jüri Ödülü (Prix du Jury) kazandırabilr. Bu ödül için bir başka adayım da, Paolo Sorrentino’nun Gençlik’i. Moretti Büyük Ödüllerden birini alırsa, ödül listesinin dışında kalması büyük ihtimal (her jüride denge arayışları olur, istisnalar dışında); ama Moretti’nin daha önce Altın Palmiye aldığını, Sorentino’nun ise almadığını hesaba katarsanız, Sorrentino’nun şansı artar.

 

PARİS’TE BİR TAMİL GERİLLASI

 

Son günlerde izlediğimiz filmler içinde en ilginci, Fransız sinemasının ustalarından Jacques Audiard’dan geldi. Dheepan, mülteci olarak Fransa’ya gelen bir Sri Lankalının adı. Karısı ve kızı olarak tanıttığı iki kişiyle birlikte ilticası kabul ediliyor ve Paris’in çevresindeki HLM’lerden birinde kapıcı olarak çalışmaya başlıyor. Filmin ilerleyen safhalarında, Dheepan’ın bir Tamil gerillası olduğunu öğreniyoruz. İç savaşı kaybetmiş gerillalardan biri. Yaşadığı topluma uyum sağlamaya çalışıyor ama uyuşturucu çetelerinin savaşı onu da içine çekmekte, savaşçı ruhunu uyandırmakta gecikmiyor. Audiard, bu hassas konuyu, özenli ve sürükleyici bir üslupla anlatıyor. Filmin oyuncularının ve görüntü yönetiminin çok iyi olduğunu söyleyip, bir meziyetine daha değinelim; kültürler çatışması gibi klişelerden ve “paternalist” bir yaklaşımdan geri durması… Beni etkileyen filmlerden biri olan Dheepan, Audiard’ın önceki filmlerinin (örneğin Prophet’in) gerisinde kaldığı için, ödül listesi dışında kalabilir büyük olasılıkla. Meksikalı Michel Franco’nun Günce /Chronic adlı filmi, yarışmanın en depresif yapımıydı. Ölüm döşeğindeki hastalarla ilgilenen bir hastabakıcının kapalı dünyasını anlatıyordu, yönetmen. Yarışmaya son anda alınan diğer film, Macbeth ise Avustralyalı genç yönetmen Justin Kurzel’in, 11. yüzyıl İskoçya’sında geçen bu iktidar ve hırs öyküsünü başarıyla yorumladığı, güzel bir son gün sürpriziydi.

 

 

GÖRKEMLİ OYUNCULUKLAR

 

Yarışma filmlerinin çoğunda, birbirinden etkileyici performanslar izledik. Guillaume Nicloux’nun Aşk Vadisi, Isabelle Huppert – Gerard Depardieu ikilisinden bir oyunculuk dersi gibiydi. Ama kadın oyuncu dalındaki ödülün, Carol rolüyle Cate Blanchett’e gitmesi büyük olasılık. Bu film, Anglosakson eleştirmenlerin favorisi, ama beni fazla etkilemedi, Blanchett’in oyunculuğu dışında. Aslında, bana kalsa, bu ödülü, Moretti’nin oyuncusu Margherita Buy’a verirdim (Tabi, film Altın Palmiye alırsa, bir ikinci ödül alamıyor; geçen yıl Kış Uykusu’nun oyuncularının başına geldiği gibi). Erkek oyuncu dalındaki tercihim ise, Stephan Brize’nin Pazarın Kanunu filminin tek profesyonel oyuncusu Vincent Lindon… En yakın rakibi ise, Macbeth’le Michael Fassbender. Pazarın Kanunu bir başka dalda ödül alırsa, Fassbender’in şansı artar. Oyunun kuralı böyle! Bakalım, Jüri ne sürprizlerle çıkacak karşımıza, bu akşam…

VECDİ SAYAR

Etiketler: