Salı , 26 Mayıs 2015
Anasayfa » Her Taraf » HDP neden bir mucizedir!
HDP neden bir mucizedir!

HDP neden bir mucizedir!

MURAT UTKUCU- GECİKMİŞ YAZILAR* / Hedef barajı geçmek de değil. Hatta sandalye sayısı olarak ana muhalefet partisi olmak da. Demirtaş artık iktidarı hedeflediklerini söylüyor. İddia büyük. Türkiye’yi yönetebilme arzu ve sebatından söz ediyoruz. Bunun için bir zamanların azınlık partisinin çoğunluğun oylarını alması gerekiyor. Ve HDP mucizesi tam da bu gereklilik üzerine yükseliyor.

 

 

Şimdi dört yıl öncesine dönelim ve o günleri hatırlamaya çalışalım: Kürt hareketinin legal temsilcisi BDP, tüm kardeşlik söylemine rağmen hedef tahtasında. Ağzıyla kuş tutsa kimseye yaranamıyor. Başta Erdoğan olmak üzere AKP’den kim ağzını açsa saydırmakla meşgul Karşı tarafsa mütemadiyen savunmada. En hafif deyimle sahibinin sesi en ağırı kukla olmakla yaftalanıyorlar her Allahın günü. Programına, sözüne ve eylemine rağmen ne istediğini bilmemek; kafası karışık, kötü niyetli ve gizli ajandası olmakla suçlanıyor parti. Can bedeli verilen onca mücadeleye, onca devlet zorbalığına rağmen hakkı teslim edilmek ne kelime, kulağı çekilen bir siyasi hareket var ortada. Ülkenin batısında, nefret nesnesi haline gelmiş bir yapı. Her provokasyon sonrası, büroları basılan, üyeleri linçe kalkışılan, buna rağmen inatla kendini anlatmaya çalışan bir hareket. Derdinin ne olduğunu bilsek de bilsek de AKP Devletince servis edilen bu fotoshoplu resme içimiz sızlayarak bakıyorduk o günlerde. CHP-MHP’den sosyalist solun bir bölümüne neredeyse her siyasi çizginin kendi müptezelliklerine bakmadan saydırdığı bir direniş cephesi. Azınlık partisi olarak sadece o azınlıkça ciddiye alınan, hatta o azınlığın da ancak bir bölümünün oylarını lütfettiği, bölge partisi. Sınırları belli, hedefleri dar, sadece kendi bencil azınlık hakları için mücadele eden, ötekilerle derdi olmayan bir siyaset. Milliyetçilik uğruna ülkede iç savaş çıkartmayı göze almış, bölücü bir terör örgütünün siyasi kanadı. Algı tam da buydu. Sadece Türkiye’de değil, belki Türkiye Kürdistan’ında da. Ne Öcalan külliyatı ne parti programında yazılanların bir anlamı vardı o günlerde. Ülkenin batısında ezici çoğunluk, milliyetçi refleksle buna inanıyor ve partiden milli düşman olarak nefret ediyordu.

Bugün Halkların Demokratik Partisi, Türkiye’nin umudu olmak iddiasıyla seçimlere ülke sathında parti kimliğiyle katılıyor. Herkesin ama herkesin oyuna talip. Dilini duruşunu, tavrını hedeflerini öyle ortaya koyuyor ki ana muhalefet partisi olmaya aday. Belki daha önce de bu böyleydi ya bu kez Meclis’e barajı yıkarak girme derdinde. Sadece seçim barajını değil kendisiyle ilgili bütün algıları yerle bir etmek gibi bir hedefi var. Ve başaracak gibi görünüyor. Sahi bu bir mucize değil de nedir?

Peki, bu nasıl oldu?

Dört yıl gibi bir sürede o fotoshoplu resim nasıl yırtılıp atılıverdi. Cevap basit: Gerçekçi olup imkânsızı isteyerek! Siyaset iddialı olmak demek. Amaç, kasabanıza hapsolmak değilse hedeflerinizi uzak yola ayarlayacaksınız. Önce BDP sonra HDP büyük iddiaları bagajına alarak yola koyuldu. Ve her durakta bir büyük yeni iddia daha yüklenerek herkesi şaşırttı. Şaşırtmak yetmiyor tabii, iddianıza inanmanız bunun için de yeni bir dil inşa etmeniz gerek. Kürt Özgürlük Hareketinin legal kanadı samimiyetle inandı yapabileceklerine. Öyle inandı ki o güne kadar partiyi düşman olarak gören epey insanın kafasında bir acaba sorusu uyandırmayı başarabildi. “Acaba, beni temsil edebilirler mi?”


SADECE BİR AZINLIĞIN DEĞİL EZİLEN ÇOĞUNLUĞUN PARTİSİ

Peki, neydi büyük iddia?

Bölgeden çıkarak Türkiye partisi olmak. Sadece tek bir azınlığın değil, kendini azınlıkta hisseden herkesin ve tüm ezilenlerin partisi olmak. Sadece Kürd’ün değil Türk’ün, Rum’un Ermeni’nin; sadece hanefinin değil alevinin dindar sünninin sadece insanın değil emek haklarının emeğin ve emekçinin partisi olmak! Bu, herkesi şaşırtan, parti tabanını başlangıçta endişeye sevk eden, bizim gibi dışarıdan sempati duyanlarda ise sonu hüsranla bitecek güzel bir rüya duygusu uyandıran bu iddia bugün özgüvenle, kendini seçimlerde test etmek üzere ülke gündeminde! Öyle bir iddia ki iktidarıyla muhalefetiyle ülkede ne kadar siyasi aktör varsa ona bakıp kendine çeki düzen vermek zorunda hissediyor. Çünkü iddia, iddia olmaktan çıkmak üzere. Mucize ellerimizde.

HDP ve Kürt Özgürlük Hareketi, son dört yılda bütün siyasi pratiğini bu iddia üzerine oturtuyor. Silahların susması birinci büyük adımdı ikinci büyük adım Selahattin Demirtaş’ın Cumhurun reisliğine ülke tarihinde ilk kez, sosyalist bir Kürt olarak talip olması ve son adım ise tüm Türkiye’de, Türkiye’nin partisi kimliğiyle seçimlere katılım. Amacı Kürtlerin önünü kesmek olan baraja rağmen!

İlk adımla, sadece gençler, kitlenmiş bir savaşta ölmekten kurtulmuş olmadı, ülkenin batısındaki gerginlik bir nebze olsun yumuşadı ve kalıcı bir tartışma ve kendini anlatabilme imkânı doğmuş oldu. Amaçlanan barıştı. Nasıl olacağı belirsiz de olsa artık sıradan bir Türk de milliyetçi hezeyanlardan biraz olsun uzaklaşarak mesele üzerine düşünme imkânı bulabilecekti. İkinci adımda samimi mütevazı bizden bir halk çocuğunun siyasi lider olarak nasıl parladığına şahit olduk hep beraber. Selahattin Demirtaş ülkenin tüm yurttaşlarına bir kol mesafesinde olduğunu gösterdi. O kadar bizden o kadar mazlum o kadar kararlı o kadar masum o kadar aklı başında ve her evin sofrasında kendine yer bulabilecek içtenlikte duruyordu ki bütün ezberleri altüst etti. Yıkmadı belki önyargıları ama derinden sarstı. Ve azınlık hareketi olmakla suçlanan bir partiyi yüzde onlara taşıdı. Tabii ki başarı sadece ona değil tüm bir partiye ve siyasi aklına aklına aitti.

HEDEF, BARAJI GEÇMEK DEĞİL TÜRKİYE’NİN PARTİSİ OLARAK BAŞTA TÜRKLER OLMAK ÜZERE HERKESİ KUCAKLAMAK!

Şimdi çıta daha da yükselmiş görünüyor. Hedef barajı geçmek de değil. Hatta sandalye sayısı olarak ana muhalefet partisi olmak da. Demirtaş artık iktidarı hedeflediklerini söylüyor. İddia büyük. Türkiye’yi yönetebilme arzu ve sebatından söz ediyoruz. Bunun için bir zamanların azınlık partisinin çoğunluğun oylarını alması gerekiyor. Ve HDP mucizesi tam da bu gereklilik üzerine yükseliyor. Halkların Demokratik Partisi, Türkiye’nin bütün halklarını ayrımsız kucaklamak ve bunu demokratik bir rejim içinde yapmak istiyor. Ülkenin partisi olmak için Türkiye’nin bütün ezilenlerinin peşine düşüyor. Bütün ötekilerin, mazlumların hak ve hukukunun peşinde, onları da mücadeleye katarak ülkeyi birleştirmeyi hedefliyor. Bu nedenle dili azınlık dili değil. Bu dilde herkes kendinden bir şey bulabilir, buluyor da. O yüzden iktidara angaje anket firmalarının patronları televizyonlarda neden Kürtlerin ve Alevilerin HDP’yi değil de şunu bunu tercih edeceklerini heyecanla anlatıp duruyorlar. Bu nedenle AKP alevisi Abdülkadir Selvi, alevi oylarının CHP’de kalacağını iddia ediyor. Bu nedenle AKP Ermeni’si Markar Esayan HDP’nin Beyaz Türkleri kandırdığını söylüyor. Çünkü korku büyük. Ödleri patlıyor. Tabii bir alevi kökenli ile bir Ermeni’nin Sünni diktatörlüğe neden kapılandığı da incelenmesi gereken bir sosyolojik vaka HDP’nin barajı geçmesi, AKP’nin başkanlık faşizmi hayalinin çöplüğü boylaması demek! Türkiye İşçi Partisi’nden sonra ilk kez sosyalizan bir partinin Meclis’e seçimle girebilmesi demek. Kanlı bir iç savaş ihtimalinin uzaklaşması, yüz elli yıllık Kürt Meselesinin demokratik çözüm imkanına kavuşması ve daha da önemlisi emek- mazlumiyet- özgürlük ekseninde kucaklayıcı sol bir siyasetin iktidar alternatifi olabilmesi demek. Sahi bu mucize değil de ne?

HAKLARI İÇİN MÜCADELE EDEN BİR SİYAHÎ, SİYAH MİLLİYETÇİLİĞİ YAPMAKLA SUÇLANABİLİR Mİ?

HDP’ye itirazlar geliyor sürekli. Sadece Kürtlerin değil artık Türklerin ve tüm ezilenlerin partisi olma arzusuna, tüm bu perspektif değişikliğine rağmen HDP’nin Kürt milliyetçisi olduğu iddia ediliyor. Kürt halkının anadilde eğitim hakkını savunmak milliyetçilik olarak görülüyor mesela. Eğer bir halkın kimlik haklarını savunmak milliyetçilikse mesela siyah haklarını savunan Martin Luther King’i siyah milliyetçisi olarak damgalamak gerekmez mi? Siyahların eşitliğini savunmak ne zamandan beri ırkçılık oluyor?

Peki ,kadın haklarını savunan bir kadın cins milliyetçiliği yapmakla suçlanabilir mi?

O hâlde kimlik hakları için mücadele eden bir halkı milliyetçilikle itham etmek de neyin nesi? Üstelik bu suçlamada bulunanlar için milliyetçilik övünç vesilesi. Hepsi Türk milliyetçisi. Kendisi için istediğini ötekilerden sakınmak, bunu yaparken de ötekini tam da kendisinin olduğu şeyle suçlamak! Bu kadarı fazla. Şunu hatırlatmakta fayda var. Tüm sistematik baskı ve asimilasyona, devlet zorbalığına rağmen Kürtler, içlerinden hala MHP gibi ırkçı- milliyetçi bir parti çıkarmamışlarsa bunun için bu halka teşekkür borçluyuz. Aynı asimilasyona biz Türkler muhatap olsaydık ihtimal dağlarda alırdık soluğu. Ama karşımızda birlikte yaşamak için her yolu deneyen ve bunda inat eden bir siyasi oluşum var. Ve tüm provokasyonlara rağmen başta Türkler olmak üzere her milliyet ve dinden ezilenlerin ve Türkiye’nin partisi olmak isteyen bir oluşum. Bunun da bir mucize olduğunu tarihe not düşelim.

HDP BİR CEPHE HAREKETİDİR. TÜRKİYE’NİN BÜTÜN ÖTEKİLERİNİN CEPHESİ!

Soldan gelen bir diğer itiraz ise HDP adaylarının bileşimi. Altan Tan, Dengir Mir Mehmet Fırat gibi sadece sol dışı değil farklı sınıflardan insanların da aday gösterilmiş olması. HDP, ülke partisi olarak yola çıkıyor ama Kürt halk mücadelesinin temsilcisi olma sıfatından vazgeçmiş değil. Zorbalığa karşı her türlü isyanı sahiplendiği gibi… Bu mücadele bir cephe hareketi olmayı gerektiriyor. HDP, emek ve özgürlük ekseninde siyaset yapmak iddiasında. Rota bu. Ama Kürt halkının siyasi taleplerini sahiplenenler tek bir ideolojik hatta sıralanmış değiller. HDP, artık Kürt halkının kimlik mücadelesini siyasi programının tek bir hedefi olarak görmüyor. Ama bunun da mücadelesini veriyor. Ve bunun için Kürdistan’ın özel koşullarını görmek gerekiyor. Devrim programlarında orta burjuvaziye saygılarını sunanların iş Kürt hareketine gelince sekter kesilmelerini anlamak kolay değil. Milliyetçi akıl her yerden sola sızmaya devam ediyor.


KÜRT ÖZGÜRLÜK HAREKETİ BİR ANLAMDA KENDİNDEN VAZGEÇEREK KENDİNİ AŞMAYA KARAR VERDİ

HDP solda inat etmeye devam edebilir mi ileride peki? Açık ki hiçbir parti için bunun garantisi yok. Ama HDP’yi solda tutacak dinamik PKK’dir. Seküler sol ideolojiyi kuruluşundan bu yana bayrağına yazan bununla birlikte bölgenin belki de siyaseti en iyi beceren teşkilatı olarak PKK, sadece Kürdistan’da değil Türkiye ve Ortadoğu’da seküler cephenin en güçlü bileşeni, sosyalist değerlerin temsilcisidir. Kürt halkı üzerindeki prestiji, Kemalizmin Türk halkı üzerindeki etkisiyle hemen hemen aynıdır. Kemalizm nasıl ki hanesine milli kurtuluş savaşını tek başına yürüttüğü algısını yazıp –bu nispeten doğru– hâlâ bunun ekmeğini yemeye devam ediyorsa PKK, kırk yılda, kırk bin ölü bırakarak üstelik tek başına verdiği savaşla gelecekte de Kürt halkının dikkate alacağı siyasi yapı olmaya devam edecek! Öcalan’ın Mustafa Kemal’le bu minvalde tarihsel benzerliğini de not edelim. Ancak Kürt Özgürlük Hareketi’nin Kemalizm’den farkı, iddia edilenin aksine savaşı, bütün halkların ve emeğin hakları mücadelesine yükselterek kendini dönüştürme iradesidir. Hedefler revize edilmiştir. Bu pragmatik siyaset hep muhafazakar geleneğe nasip olurdu. İlk kez sol bir siyaset, halk hareketi olmanın avantajını kullanarak taktik ustasına dönüşme eğiliminde. Ama ne denirse densin sol iskelet orada duruyor. Kürt Özgürlük Hareketi bir anlamda kendinden vazgeçerek kendini aşmaya karar vermiştir. İrlanda Kurtuluş Ordusu’nun İngiltere’de seçimlere katılması kadar ilginç bir girişim. Mucize derken boşuna konuşmuyoruz.

HDP’nin dönüşen ve dönüştüren gücünü görmek istemeyenler, partinin AKP ile uzlaşıp iddiasından cayacağını vazediyorlar. Hayatlarında hiç müzakere etmeyenlerin müzakereyi teslimiyet olarak algılaması normal. AKP’nin son iki yıldır HDP siyaseti karşısında sürekli savunmada kaldığını, hedefteki partinin HDP olduğunu görmek için yandaş medyanın köşelerine göz atın derim. HDP’nin barajı geçer geçmez sözlerini unutup kendi hesaplarına döneceğini iddia edenler, aslında böyle olmasını içten içte dileyenler değil midir? Ülkede Türk-Kürt ayrışması üzerine kilitli siyasetin HDP’nin müdahalesi ile aşılması demek herkesi ezberlerini değiştirmeye zorlayacak ve kâğıtlar yeniden karılacak çünkü. Eski mevzilerin kaybedilmesi anlamına geliyor çünkü bu. Taner Akçam, bu sancılı ve büyük değişimi görmeden, parti içi demokrasi yorumlarıyla aslında zamanın dışına düşerek HDP hakkında kötümser fikirlerini sıralarken kerhen HDP’yi desteklemek zorunda kaldığını söylüyor. Oysa HDP umut demek ve kerhen verilen destekler umudu yaralamaktan başka bir işe yaramıyor.

BU ÜLKEDE GÜZEL ŞEYLER OLABİLİR…

Hem Sünni kapitalist diktatörlüğün nefesini kesmek hem özgür adil eşit vicdanlı ve halkın desteğini almış bir siyaseti yükseltmek için bir şeyler yapılabilir. Mucize kapıda. Kapıyı açmak için ne bekliyorsunuz daha. Oyunuzu HDP’ye verin ve içeri girin haydi…

[email protected]

 

*

Not:

Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz:

http://arsiv.taraf.com.tr

 

Etiketler:

Hakkında Müjgan Yağmur