Çarşamba , 27 Mayıs 2015
Anasayfa » Her Taraf » Beklediğimiz çağrı
Beklediğimiz çağrı

Beklediğimiz çağrı

 

KAHRAMAN ÇAYIRLI*/ Hayatımız modernleştikçe, her şey birbirine daha da bağımlı hâle geldi. Artık “ihtiyaç” da duymuyoruz, “istiyoruz”, “arzuluyoruz”. Oysaki tümü kocaman, balondan bir yanılsama, aslında hiçbir seçenek yok ortalıkta, modernizm bireyi sıkıştırdıkça sıkıştırıyor.

 

 

Ürünlerin raf ömürleri uzadıkça, alışveriş merkezleri ve dükkânlarda aynalar çoğaldıkça, ekranlar büyüdükçe ve tüm teknolojik aygıtlar inceldikçe içten içe hissediyoruz (hissetmeliyiz) ki tuhaf giden bir şeyler var aslında. Muhalif olmanın bile bir parasal karşılığı var artık. Sisteme karşı olmak, pazarlanabilen bir şey, bir meta, değiş-tokuş değeri, piyasa kıymeti olan bir imge.

Ortalıkta görünmeyen patronlar milyarları kazanırken, kendini “kahve uzmanı” sanan/ sanması emredilen asgari ücretli genç, birazdan bulaşıkları da yıkayacak, tıkanan tuvaleti de temizleyecek. Bir ömür aynı Excel sayfasına bakıp da kendini dünyanın en önemli işini yapan, biricik sanan insanlar… Bu, bizim her gün yaşadığımız, yaşandığına her geçen gün daha fazla tanık olduğumuz resimlerden sonra Sıfır Teoremi’ndeki Mancom şirketi veya esas karakterimiz Qohen Leth’in dünyasına bir gram şaşırmamamız gerek. Yönetmen Terry Gilliam yine tuhaf bir evren sunmuyor aslında, gündelik rutinimizdekileri çok az çarpıtıp bize geri yansıtıyor. Muhtemelen Marx’ın hayal etmediği noktalara gelmiş bir “yaptığı işe yabancılaşma” durumu, eski bir şapel olan mekânla birleşince Mesih kompleksine kapılan Qohen’in düşerek zemine yapışması izleyiciyi şaşırtmıyor.

Gremlinler II’nin onlarca güvenlik önlemiyle donatılmış işyerine bir anda sızıvermek, ironik bir şekilde nasıl kolaysa, Qohen’in dört kilitli kapısını yazılımcı genç Bob’un ekarte etmesi de kolay oluyor.

 

MODERNİZMİN TUHAF UYKULARI

Qohen’in hep birinci çoğul şahısla konuşması, anlamlı. Hayatımız modernleştikçe, her şey birbirine daha da bağımlı hâle geldi. Artık “ihtiyaç” da duymuyoruz, “istiyoruz”, “arzuluyoruz”. Binlerce seçeneğimiz var sanıyoruz, “az sütlü/ bol sütlü”; “domates soslu/ sossuz”; “kâğıt bardakta/ fincanda”; “orta boy/ büyük boy”… Oysaki tümü kocaman, balondan bir yanılsama, aslında hiçbir seçenek yok ortalıkta, modernizm bireyi sıkıştırdıkça sıkıştırıyor.

Her birimiz bir gün çok önemli biri olacağımızı sanıyoruz. Hâlâ ve günbegün artarak. Her gün onlarca insan azar azar ekranda görünse de, kendi sosyal paylaşım sitelerimizde/ hesaplarımızda kendimize bakmalara doyamasak da, ayna karşısında gibi bir nevi, o çok önemli biri olacağımız gün hiçbir zaman gelmeyecek.

 

SİSTEMİN DIŞINA ÇIKMAK

Sıfır Teoremi’nin imge püsküren, lunaparkımsı sokakları, dış dünyası yine hiç şaşırtıcı değil. Onyıllardır türlü medya aygıtı aracılığıyla onlarca imge tarafından, ne zaman, nasıl ve ne kadar tüketeceğimiz, eğleneceğimiz, boş zamanımızı nasıl planlayacağımız bilinçaltlarımıza itilmiyor mu zaten? Ya da filmdeki gibi sanallık ve gerçekliğin birbirine karışması duygusuna hiç kapılmadığını kim iddia edebilir?

Sistemin dışına çıkmak ama nasıl? Her şeyin vardığı yer parayken, birey bu sahte seçenek algılarının ne kadar farkında olabilir ve esas önemlisi kendini bu kocaman finansal denklemden ne kadar ayrı tutabilir? Qohen ve sözde kız arkadaşı Bainsley’nin sahil kenarında vakit geçirdikleri aslında olmayan, sanal mekân, The Truman Show’un stüdyo-denizini (göl mü demeli) anımsatırken Qohen bir anda Güneş’e sahip oluvermez mi! Sıfır Teoremi bittikten, film ekibinin isimleri dakikalarca geçtikten sonra en son kameranın yanıp sönen kırmızı ışığı ile aslında seyircinin “esas izlenen” olduğu ortaya çıkmış oluyor. Qohen, evindeki aynanın arkasına saklanan gizli kamerayı bulup parçaladığına göre, durumu tersine çevirip yönetmenin film bittikten sonraki bu son göndermesiyle film perdesinin bir ayna olduğunun altını çizdiğini söyleyelim.

Gilliam’ın kafaları koparılmış bebekleri, perukları, pelüşleri, ölülerle yaşayan insanları ya da makyaj yaparak annesinin yerini almaya kalkışan küçük kız karakteri ile bile daha çarpıcı, sorgulatıcı bir dünya sunuyordu izleyiciye. Brazil nerede kaldı, Sıfır Teoremi nerede, diye düşünüyor insan. Qohen’in film boyunca beklediği, beklediğimiz telefon çağrısı/ çağrı ,modernizmden asla gelmeyecek. Asla.

*Şair- Yazar

[email protected]

 

Etiketler: