Perşembe , 21 Mayıs 2015
Anasayfa » Her Taraf » Başkanlık tartışması ve tekçilik sorunu
Başkanlık tartışması ve tekçilik sorunu

Başkanlık tartışması ve tekçilik sorunu

TOLGA ŞİRİN* / Başkanlık rejimi tartışması, eğer Türkiye’de yerel yönetimler, seçim barajı, parti içi demokrasi ve yasama usulleriyle anlamını bulan genel “sistem” tartışmasını gözardı ederek yapılır ise başkanlık sadece yönetimde tekliğe, bu ise kaçınılmaz bir hezimete yol açar.

 

Son zamanlarda, parlamenter rejime karşı yaygın şekilde basmakalıp eleştiriler ileri sürülüyor. Bu eleştirilerden biri de parlamenter rejimin “iki başlılık” yarattığı şeklinde. Bu eleştiri, son derece düz bir mantığa dayanıyor. Bu düz mantığa göre; tek kişinin elinde toplanan yönetim, “her kafadan bir sesin çıktığı” ve “iki başlılık getiren” parlamentarizmden daha etkilidir. Oysa bu akıl yürütme biçimi tutarsız ve yanlış, çünkü parlamentarizm “iki başlılık” şeklinde patolojik bir nitelikten ziyade, “iki kanatlılık” gibi doğal bir nitelik içerir. Gerçek bir parlamenter rejim, devlet başkanı ile bakanlar kurulunun uyumuna dayanır. Bu bakımdan eğer iki kanat arasında bir uyum yoksa çözüm, kanatlardan birinin kesilmesi değildir; böyle hâllerde, dengeyi bozan kanat onarılır ve kanatlar arasında uyum sağlanmaya çalışılır.

Türkiye’de süregelen başkanlık rejimi tartışması yoluyla denenen şey, iki kanat arasında uyumsuzluk olacağı varsayımından hareketle “kanatları” kesmeye çalışmaktadır. Böylesi bir “teşhis” ve bu sorunlu teşhise bağlı sorunlu “tedavi”, hayati tehlikelere yol açabilir. Çünkü sistemin “fıtratı”, iki kanatlı olmak şeklidedir; bu “fıtrat”, masa başında kurgusal olarak değiştirilemez. Bunu yok sayarak gerçekleştirmeye çalışılan değişiklik girişimi, bir kuşun kırık kanat sorununu, her iki kanadını da kesmek suretiyle çözmeye çalışmak gibidir. Böyle bir operasyon yoluyla, büyük ihtimalle (şeklen) “teklik” sağlamış olursunuz; fakat aynı zamanda “kuşun tabiatını” bozmuş, hattâ o “kuşu” ölüme mahkûm etmiş de olursunuz.

Bir devlet, modernleştiği erken dönemlerden beri parlamentarizm etrafında örgütlenmiş ise ve bu pratik, yaklaşık bir asırdan fazla süredir tecrübe edilmiş ise; sözkonusu rejimin, o devlet için bir tecrübe tezahürü hâline geldiği ve daha demokratik nitelikte köklü bir paradigma değişimi yaşanana kadar da öyle olacağı rahatlıkla söylenebilir. Fakat böyle bir zorunluluk olmamasına rağmen, sadece “teklik sağlamak” gibi bir saplantıyla o tabiatı bozmak, pek tutarlı olmayacaktır. Muhafazakâr olduğunu söyleyenlerin, gerçekçi bir toplumsal bir talep olmamasına rağmen bu geleneği bozması da bir diğer tutarsızlıktır. Çünkü böyle bir tutum, tüm iddialara karşın, geleneğin “muhafazasını” yok saymakta ve teklik kavramını, iyi yönetimin aracı olmaktan ziyade başlı başına bir amaç hâline getirmektedir. Bu da anayasalcı bir mantıkla çelişmektedir.

 

TEKÇİLİK VE OSMANLI DEVLETİNİN YIKILIŞI

Son zamanlarda Osmanlı devletine atıf yapmak moda olsa da, belli ki Osmanlı devletindeki parlamenter tercih gözardı ediliyor. Ancak tekçilik bakımından Osmanlı devletine bakmak bizi bazı sonuçlara götürmektedir. Bilindiği gibi Osmanlı’nın geleneksel yapısında asker/ sivil ayrımı yoktu, kilise ve imparator benzeri dinsel/ dünyevi iktidar bölüşümü de yoktu. Bunlar, padişahın bünyesinde toplanıyordu. Ülke yönetiminde danışmanlar (meşveret) usulü, uzun yıllar uygulama bulmamıştı. Devletin asker ve vergi almasında merkezîleşme sağlayan tımar sistemi yüzünden merkez/ yerel ayrımı da gelişememişti. Hâl böyleyken uzun yıllar güçlü bir merkezî iktidar garanti edilebilmiş, bu sayede devlet ayakta kalabilmiştir; ne var ki bu durum, Batı’nın aksine Osmanlı ‘da burjuvazinin ortaya çıkmasına, asker/ sivil, merkez/ feodalite, kilise/ imparator gerilimi çerçevesinde bir diyalektiğin oluşumuna engel olmuş ve Batı’daki sanayi devrimine, Aydınlanma’ya ve medeni haklar hareketine yol açan gelişmelerin geç yaşanmasına sebep olmuştur. Dünyadaki, iktidarın bölüşümü, dengelenmesi yönündeki anayasalcılık hareketlerine uyuşum konusunda geç kalınmıştır. Fakat yine de o anasalcılık hareketi bize, güçlü yönetimden çok iktidarın frenlenmesinin ve temel hakların güvence altına alınmasına odaklanmamız gerektiğini öğretmiştir. Yaygınlaştırılmaya çalışılan “tekçi” vurgu, bununla uyumlu değildir.

 

TEKÇİLİĞE KARŞI ANAYASALCILIK VE ABD ÖRNEĞİ

Şunu tekrar tekrar hatırlatmakta yarar var: Anayasalcılığın esas amacı, monokratik, tekçi yönetimi sınırlamaktır ve anayasalcılık tarihi bize, (yönetimde) “teklik” kavramının son derece sorunlu bir potansiyel içerdiğini söylemektedir. Anayasalcılık, kötüye kullanılmaya müsait kamu gücünün, iktidarın çokluğu ve çoğulluğu çerçevesinde parçalanması; bu parçaların birbirlerini frenlemesi, kontrol etmesi ve dengelemesi esasına dayanır. Bunun olmadığı yerde iktidar, büyük ihtimalle kötüye kullanılır, keyfî yönetimin önü açılır. Evet, başkanlık rejimiyle yönetilen ABD’de bu tür bir monokrasi yoktur ama bu, başkanlık rejimi sayesinde değil, ona rağmen sağlanmaktadır. Yani sistemin “fıtratı” buna müsaittir. ABD’deki başkanlık rejimi, kendine özgü fren, denge ve kontrol koşullarında gelişmiş ve bu koşullar sistemin özü hâline gelmiştir. Başkan’ın mensubu olduğu siyasi partinin başkanı olmaması, Başkan’dan başka 50 eyalette 50 ayrı başkanın daha bulunması, bir tür konfederasyon niteliğindeki siyasi partilerde ve milletvekili adaylık süreçlerinde başkanın etkili bir rolünün bulunmaması, çift meclis, halkın yasa teklifi ve vetosu, ABD’ye özgü ön seçim ve parti içi demokrasi usulleri ve çok katmanlı bağımsız yargı vb. ögeler ABD’deki sistemin “fıtratını” oluşturmaktadır. Bu sistem, tekçiliğe değil, denge ve uyuma dayanır, rejim bu nedenle ayakta kalabilmiştir. Afrika ve Latin Amerika’da, sistemde böyle unsurlar içermeyen başkanlık rejimi denemeleri, çoğu kez hüsranla sonuçlanmıştır.

Başkanlık rejimi tartışması, eğer Türkiye’de yerel yönetimler, seçim barajı, parti içi demokrasi ve yasama usulleriyle anlamını bulan genel “sistem” tartışmasını gözardı ederek yapılır ise başkanlık sadece yönetimde tekliğe, bu ise kaçınılmaz bir hezimete yol açar.

*Dr., Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Anayasa Hukuku

[email protected]

 

*

Not:

Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz:

http://arsiv.taraf.com.tr

Etiketler: